“Bir
martı, bir nisan akşamında sırtüstü uzanmış, hala ölmeye çalışıyordu. İçimi bir
keder yaladı. Yanından ayrılamıyordum.”
Sait
Faik
Sivriada Geceleri öyküsünü okuyordum. Sokaktan
akordeon sesi geliyordu. İçimdeki sessizliğe yanıt olsun diye geliyordu
sesler. Lacivert hırkamın içinde iki
büklüm olmuş vaziyette denizi altın olarak düşündüğüm yıllara gidiyorum. O
yıllarda denize her adımımı atışım şölen…
Boş bir kağıt görünce dayanamayıp yazmak da o
yıllardan kalma alışkanlık. İnsanları tanıma, anlama kavgasının ve her türlü
didinmenin unutturamadığı bir alışkanlık. Tükenmez kalemin düğüm anında
tükenmesinin bile bir anlamı olduğuna inandığım bir bayram sabahı aşık olduğumu
hayal ediyorum. Bir bayram sabahında kahvaltı hazırlamaya yardım ederken
masadaki tabağımın yanında not defterim var.
Aşık olduğumu ve ayaklarımın yerden kesildiğini hayal
etmek için çırpınıyorum ama başaramıyorum. Annem aşık olmuş olmalı babama.
Akordeon sesi yıllar öncesinden mi geliyor yoksa ben hayal mi ediyorum
bilemeden lacivert hırkamı çıkarıyorum. O aşık olduğumu hayal ettiğim bayram
günü anneme babamla nasıl tanıştıklarını soruyorum. Annem az ve öz bir şekilde
anlatıyor. Hayretler içinde kalarak dinliyorum onların öyküsünü.
O az ve öz anlatımın içinde yasemin kokusu var.
İçimdeki sessizliğe yanıt olsun diye yasemin kokulu
bir mum aldım ve geceleri bütün ışıkları söndürüyorum onun aleviyle konuşmak
için. Annemle babam boşanmasın diye yıllarca türlü türlü numara yaptıktan sonra
Nisan ayında onlar boşanıyor. Lacivert hırkamı o yıllarda örmüştü annem. Ara ara bana takılır annem ve babamla
kardeşim de birlik olup benimle dalga geçerler. Hayretler içinde kalarak
yaşadıklarımıza bakıyorum bambaşka bir gözle.
Benimle dalga geçmelerine bayılıyorum aslında. Babam
“çıtayı yükseltmelisin” der ciddi olduğunda. Annem, “kendi değerini
bilmiyorsun” der. Kardeşim, “ayakların yere basmıyor” der. Ciddi olduklarında
da dalga geçtiklerinde de yasemin kokusu duyarım.
Yasemin kokusu duyduğum bir günde arkadaşım çok güzel
bir defter hediye etti ve o deftere hayran oldum. Her sayfasının kenarında bir
kayık var. Bu defterin adı Şölen olsun dedim. Deftere aşık olduğumu yazdım.
Defter dile gelecek diye ödüm patladı ve sırt çantamda taşıyamaz oldum.
Arkadaşıma bunu anlatınca güldü ve “sen iyi değilsin” dedi. Lacivert hırkam
sırt çantamdaydı, sırt çantamı açtım, hırkayı çıkardım ve “sen üşüyorsun”
diyerek kendisine uzattım. “Yok, sahiden iyi değilsin” dedi muzip muzip. Az ve
öz olanları anlatmayı bırakıp ballandıra
ballandıra sessiz kaldım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder