5 Haziran 2019 Çarşamba

göz kırpar hayat






Kuşların uçuşunda
Çiçeklerin esintisinde
Hep yaşam yorgunluğu mu var sanırsınız? 
Yağmurun usandığı 
Güneşin çekimser kaldığı anlar vardır mutlaka
Yine de göz kırpar hayat size
Elini uzat der gibi 
Sizi bekler

Yorgunuz mutlaka
Yine de göz kırparız hayata
Dilimizden şarkılar eksilmeden
Kalp kalbe karşıdır 
Çalar telefonumuz
Kitap kokusundan dönünce başımız
Deniz göz kırpar
Sizi bekler

Yasemin Şenyurt

3 Haziran 2019 Pazartesi

Teşekkürler Nazım Hikmet









Babamın bana ilk hediye ettiği kitap Nazım Hikmet'in şiir kitabıdır. Yıllar yıllar sonradır Tahir ile Zühre'yi okuyuşum. Güzel günlere inanmak ondan sonradır. "O şimdi ne yapıyor" diye düşünmek ondan sonradır. Bir çocuğun avcunun içindeki kediye bakışını anlatmış mıdır Nazım bilmem ama bence bütün sevdalar ondan sonradır. İnsanın kendisini, doğayı, hayatı sevmesi ve sevdanın, özgürlüğün Türkçesi Nazım şiirindedir. "Ne güzel şey düşünmek seni" yazmalı bence bütün teknelerde. " Ben artık şarkı söylemek istiyorum" diyebilmeli yediden yetmişe herkes. Başını alıp gitmeli insan Nazım Hikmet'in şiirleri ile. Bir an olsun şaşırmalı bütün günlere, gecelere ve bir ömür teşekkür etmeli  Nazım'ın şiirlerini "yüreğinden verdiğine"...

Ondan sonradır Angina Pektoris'i okuyuşum. Önce ve sonra önemini yitirir bir an. Hasret çekersiniz, özlem duyarsınız, gözleriniz dolar, şiir yazarsınız ama bilirsiniz ki şiir sizin yazdıklarınız değildir. Bilirsiniz ki yaşamı sevmeniz, özgürlüğe tutkunuz ne kadar yoğun olursa olsun onu ifade etmeniz Nazım Hikmet'in şiirleri olmadan mümkün değildir. Mümkündür belki ama kim "ben bir ceviz ağacıyım" diyebilir ve devam edebilir: "Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında"  

Bir an kalbiniz deli gibi çarpar ya... En iyi siz anlatabilirsiniz değil mi bunu? Ben öyle düşünmüyorum en azından kendim için. Nazım Hikmet yazmış bu anda yaşamış gibi diyorum. Bir an çok sevdiğiniz bir insanın kahkahasını duymak çok sevindirir ya insanı... Yazmak istemezsiniz bunu ama Nazım Hikmet yazmıştır. Bir an  sizin içinizde duran bir şey değildir de acı siz onun içinde olduğunuzu duyarsınız. Kendi kendinize "bundan kötüsü olamaz" dersiniz ve Nazım'ın şiirlerinden birini okursunuz. O size "herhal ilerdedir yaşanacak günlerin en güzeli" der ve o an umut vardır. O kadar güçlü duyarsınız ki umudu... Teselli etmez Nazım Hikmet. Umut cereyan eder içinizde. Anlıyorum şimdi dersiniz.  

Bir ömür teşekkür edersiniz Nazım'a. Bazen içinizdeki hayret o denli büyür ki diliniz damağınız kurur, başınız göğe eğer ve dersiniz ki ben bu duyguyu tanıyorum. Ondan sonra mı yoksa ondan önce mi okursunuz Nazım şiirini? Siz karar verin. Zor bir karar. Nazım'ın şiirlerini okuduktan sonra şiir yazmamak da zor. Yazmak daha zor...

Belki de "en güzel şiir henüz yazılmadı"...

Yasemin Şenyurt
Ankara
3 Haziran 2019    

1 Haziran 2019 Cumartesi

Deliye Her Gün Bayram Değil !




Deliye her gün bayram derler, ben inanmam. Ölüsü olan bir gün delisi olan her gün ağlar derler, ben inanmam. Delilikle ilgili söylenmiş ve akıllara yer etmiş çoğu cümle ne yazık ki  ruh sağlığı sorunu yaşayan kişilerin sorunlarını katlamakta ve hatta sorun yaşarken doktora gitmekten, tedavi görmekten köşe bucak kaçmalarına yol açmaktadır. Çoğu kişi bilir ki şizofreni tedavisinde gecikme ve epizodların ya da alevlenme dönemlerinin çoğalması tedavinin seyrini olumsuz etkilemektedir. Bilen kişilerin daha çok bilmesini ve bilmeyenlere anlatmasını yürekten isterim ki şizofrenide iyileşme mümkündür ve şizofreni tedavisi gören kişiler desteklendikleri ve kendilerini damgalamadıkları, damgalanmadıkları sürece çalışır, üretir ve sorunlarla karşılaştıklarında da pes etmeden her sorunda öğrenilebilecek, keşfedilebilecek taraflar olduğunu bilirler. Sorunun adı ister şizofreni ister başka bir şey olsun mesele o soruna bakış açımızdır. Gerçek dediğimiz şey dönem dönem hepimiz için zor ve hepimiz bazen gerçekle yaralanıyoruz. Gerçek dediğimiz şey dönem dönem hepimize kabus yaşatabiliyor. Bazen de gerçek dediğimiz şey bir hayalden daha güzel olabiliyor, insana iyi ki yaşıyorum dedirtiyor. Gerçekle yaralanmamış bir yetişkin var mıdır bu hayatta? El kaldırsın lütfen. Madem gerçek hem yaralıyor hem de sevindirebiliyor o zaman onu bir süreliğine rafa kaldıran ya da erteleyen, saklayan akıllarımıza neden haksızlık ediyoruz? Neden bir kişiyi anlamak için çabalamak yerine- zaman, emek, ilgi ister- kolay olanı seçiyor ve delidir ne yapsa yeridir diyoruz? Tehlikelidir diyoruz bilip bilmeden ve neden görmüyoruz ki kendi kendine konuşan kişinin anlam dünyasını? Kapılmışız günlük hayatın koşturmacasına, her şeyi de bilemeyiz, anlayamayız ki düşüncesiyle yüzeyde kalalım biraz dediğimizde boş vermiş oluyoruz. Boş verme tutumu insanın ağzına geleni söylemesine neden oluyor ve hayatımızda ne kadar incelik varsa alıp götürüyor... Kavramların içeriği boşalıyor diyoruz ama bilmiyoruz ki kavramlar çok sık kullanılmaktan değil de şiirsiz, oyunsuz kaldıklarında boşalır. Biz oyun oynamayı unuttuk; bilgisayar oyunlarını oyundan saymıyorum. Biz birbirimizin şiirini tamamlamayı, mektup yazmayı unuttuk. Unuttuk ve boş verdik. Boş verdik ve dışladık. Dışladık ve öldürdük. 

Yaşam benim için yeniden başladı şizofreni tedavisi ile. Yaşamım Mavi At ile anlamlandı. İncelikler düşünen, şiir tamamlayan, mektup yazanlar, fotoğraf çekerken mutlu olanlar buluştuk Mavi At'da. Çay da kahve de bahane oldu. Birlikte diyerek Mavi At'ın 10. yaşını kutluyoruz Haziran'da. Yakınlarımızı kaybettik, psikoloji öğrencisi arkadaşlarımızın düğününe gittik, Zehra'nın bebeği geldi kafeye. Birlikte nice yıllara diyeceğiz. Gerçekten gerçekle yaralanmış ve sizi yaralayanın gerçek olduğunu anlamışsanız kafeye, derneğe, kongreye bekleriz. "Vaktiniz varsa durup ince şeyleri anlamaya" bekleriz bir gün. 

Müzik dinletisi vardır belki o gün kafede. Belki de çok sessizdir. Elektrikler kesilmiştir belki ve esin perisi gelmiştir. Belki de on yaşlarında sarı saçlı, mavi gözlü güzelim  bir çocuk röportaj yapıyordur kafede çalışan ablasıyla. Belki de Haldun Hoca damgalamadan bahsediyordur belki de şizofreni ve yaratıcılık konuşuluyordur Psişizofreni etkinliğinde. Bir masada sessiz sessiz Volga bembeyaz bir tişörte masmavi bir at çiziyordur. Belki de iki arkadaş Almanca çalışıyordur. Siz adım atmış olursunuz, nefes almış olursunuz. Belki de sorunlardan öğrenilecekler olduğunu anlatmıştır Şeyda size. "Mavi bir huydur bende " dersiniz belki eve gelince. Kendi kendinize konuştuğunuzu duyan anneniz gülümser sıcacık. Belki de Mavi At'a daha çok gelmek ve kitap okumak istediğinizi anlatırken "ben de geleyim" der babanız.  O zaman hayat bayram olabilir yine de her gün bayram değildir. 

İyi bayramlar.
Yasemin Şenyurt