Deliye her gün bayram
derler, ben inanmam. Ölüsü olan bir gün delisi olan her gün ağlar derler, ben
inanmam. Delilikle ilgili söylenmiş ve akıllara yer etmiş çoğu cümle ne yazık
ki ruh sağlığı sorunu yaşayan kişilerin sorunlarını katlamakta ve hatta
sorun yaşarken doktora gitmekten, tedavi görmekten köşe bucak kaçmalarına yol
açmaktadır. Çoğu kişi bilir ki şizofreni tedavisinde gecikme ve epizodların ya
da alevlenme dönemlerinin çoğalması tedavinin seyrini olumsuz etkilemektedir.
Bilen kişilerin daha çok bilmesini ve bilmeyenlere anlatmasını yürekten isterim
ki şizofrenide iyileşme mümkündür ve şizofreni tedavisi gören kişiler
desteklendikleri ve kendilerini damgalamadıkları, damgalanmadıkları sürece
çalışır, üretir ve sorunlarla karşılaştıklarında da pes etmeden her sorunda
öğrenilebilecek, keşfedilebilecek taraflar olduğunu bilirler. Sorunun adı ister
şizofreni ister başka bir şey olsun mesele o soruna bakış açımızdır. Gerçek
dediğimiz şey dönem dönem hepimiz için zor ve hepimiz bazen gerçekle
yaralanıyoruz. Gerçek dediğimiz şey dönem dönem hepimize kabus yaşatabiliyor.
Bazen de gerçek dediğimiz şey bir hayalden daha güzel olabiliyor, insana iyi ki
yaşıyorum dedirtiyor. Gerçekle yaralanmamış bir yetişkin var mıdır bu
hayatta? El kaldırsın lütfen. Madem gerçek hem yaralıyor hem de
sevindirebiliyor o zaman onu bir süreliğine rafa kaldıran ya da erteleyen,
saklayan akıllarımıza neden haksızlık ediyoruz? Neden bir kişiyi anlamak için
çabalamak yerine- zaman, emek, ilgi ister- kolay olanı seçiyor ve delidir ne
yapsa yeridir diyoruz? Tehlikelidir diyoruz bilip bilmeden ve neden görmüyoruz
ki kendi kendine konuşan kişinin anlam dünyasını? Kapılmışız günlük hayatın
koşturmacasına, her şeyi de bilemeyiz, anlayamayız ki düşüncesiyle yüzeyde
kalalım biraz dediğimizde boş vermiş oluyoruz. Boş verme tutumu insanın ağzına
geleni söylemesine neden oluyor ve hayatımızda ne kadar incelik varsa alıp
götürüyor... Kavramların içeriği boşalıyor diyoruz ama bilmiyoruz ki kavramlar
çok sık kullanılmaktan değil de şiirsiz, oyunsuz kaldıklarında boşalır. Biz
oyun oynamayı unuttuk; bilgisayar oyunlarını oyundan saymıyorum. Biz
birbirimizin şiirini tamamlamayı, mektup yazmayı unuttuk. Unuttuk ve boş verdik.
Boş verdik ve dışladık. Dışladık ve öldürdük.
Yaşam benim için yeniden
başladı şizofreni tedavisi ile. Yaşamım Mavi At ile anlamlandı. İncelikler
düşünen, şiir tamamlayan, mektup yazanlar, fotoğraf çekerken mutlu olanlar
buluştuk Mavi At'da. Çay da kahve de bahane oldu. Birlikte diyerek Mavi At'ın
10. yaşını kutluyoruz Haziran'da. Yakınlarımızı kaybettik, psikoloji öğrencisi
arkadaşlarımızın düğününe gittik, Zehra'nın bebeği geldi kafeye. Birlikte nice
yıllara diyeceğiz. Gerçekten gerçekle yaralanmış ve sizi yaralayanın gerçek
olduğunu anlamışsanız kafeye, derneğe, kongreye bekleriz. "Vaktiniz varsa
durup ince şeyleri anlamaya" bekleriz bir gün.
Müzik dinletisi vardır
belki o gün kafede. Belki de çok sessizdir. Elektrikler kesilmiştir belki ve
esin perisi gelmiştir. Belki de on yaşlarında sarı saçlı, mavi gözlü
güzelim bir çocuk röportaj yapıyordur kafede çalışan ablasıyla. Belki de
Haldun Hoca damgalamadan bahsediyordur belki de şizofreni ve yaratıcılık
konuşuluyordur Psişizofreni etkinliğinde. Bir masada sessiz sessiz Volga
bembeyaz bir tişörte masmavi bir at çiziyordur. Belki de iki arkadaş Almanca
çalışıyordur. Siz adım atmış olursunuz, nefes almış olursunuz. Belki de
sorunlardan öğrenilecekler olduğunu anlatmıştır Şeyda size. "Mavi bir
huydur bende " dersiniz belki eve gelince. Kendi kendinize konuştuğunuzu
duyan anneniz gülümser sıcacık. Belki de Mavi At'a daha çok gelmek ve kitap
okumak istediğinizi anlatırken "ben de geleyim" der babanız. O
zaman hayat bayram olabilir yine de her gün bayram değildir.
İyi bayramlar.
Yasemin Şenyurt