30 Temmuz 2016 Cumartesi

Hasır Şapka





Maviye özendim
Kollarımı sonsuz genişlikte açarak
Dost oldum bütün yapraklara
Kaplumbağaları görünce iç çektim turuncu
İç turuncu çekiminden yaralandım
Kalbim

Bir sonsuz tünel açtın
Gözlerimde
Sonsuz bir çiçek açtın
Kırmızı koyu

Cümleler eğri büğrü kaldı
Çizgilerim gibi
Bir dilim deniz istedim çok
Garson yere doğru baktı
Yeşil gömleğinde çay

Söylendim gri gri
Seninle karşılaşmasaydım
Daha söylenirdim
Kemençe sesini duyamazdım o zaman
Bana aldığın hasır şapka var ya
Korur beni geceleri ve gündüzleri
Bütün kabuslardan


Yasemin Şenyurt

Saklı Gelincik



Kolay kolay peki demem
Dik kafalıyım biraz
Gözlerim biraz asi
Avuçlarımda saklı durur gelincik

Kolay kolay peki demem
İnatçıyım keçi kadar
Benimsemem hemen
Avuçlarımda saklı durur gelincik

Ellerimi açmışsam
Ellerine doğru
Bil ki
Peki dedim

Hırçınlığım geçmiş
Eğmişim başımı omzuna
İnadım bitmiş
Benimsemişim kokunu

Avuçlarımda saklı duran gelinciğe yurt olmuşsa ellerin
Aklım başımda olsa da olmasa da
Peki dedim
Sessizliğin ıssızlık anlamına gelmediği bir anda
Sessiz ve derin peki dedim
Gelecek olan her ne ise

Avuçlarımda saklı duran gelinciğe
Gökyüzü olmuştun

Sonsuz ve derin

                                        Yasemin Şenyurt
                                          2016 
                                       Ankara

29 Temmuz 2016 Cuma

Gidelim



Ilık bir sütte erimeye bırakılmış bisküvi neler neler anımsatır… Çocukluğumdaki  Gümüş Patenler kitabını okuduğumu yıllar sonra bir antika dükkanında karşılaşınca anımsadım. Anımsadıkça yılların portakal tadını bir sene de çift dikiş gitseydim dedim. O kadar korkmaya gerek yokmuş ki… Bilmiyor bazen insan. Sanıyor ki sonu kıyamet. Seneler geçince o sıralardaki silgi tozunu, kalem ucunu bile özlüyorsun.
Özlüyorsun beslenme çantandaki sürprizi ve eve dönüşündeki sesleri. Saadet mi mutluluk mu derseniz bilmem ama biz gidelim çocukluğumuza. Biz gidelim denizi altın gibi düşündüğümüz yıllara.
Bir hatıra defterine yazılan cümleler ve gül kokusu eşlik etsin yazdığımız yeni öykülere. Eşlik etsin o masumiyet yaşadıklarımıza ve öyle çekine çekine ısırdığımız can eriği gibi dursun gelecek…
Aynaya bakıp kendimi sevimli bulduğum zamanlar eşlik etsin huysuz, hırçın ve zaman zaman çekilmez olan kendime. Gökyüzüne bakıp onlar bizim balonlarımız dediğimiz ve sahip olmaktan çok daha değerli bulduğumuz kavuşma anları ve özgürlük eşlik etsin buz gibi gecelere, bir türlü ısınmak bilmeyen uykulara.
Gidelim biz.
Sizinle tanıştığımıza memnun oldu çocukluğumuz da. Gözlerinizin içine saklayın çocukluğumuzu. Kusurlarımız, tembelliğimiz, dengesizliğimiz üzmesin sizi. Gülmek isterseniz çocukluğumuz size göz kırpar gözlerinizden.

Gidelim biz. Patenlerimizle uzaklaşırken aslında kayamadığımızı, dengede duramadığımızı görürseniz üzülmeyin. Sakın üzülmeyin. Sebep ne olursa olsun üzülmeyi bırakın, sevinecek çok şey var hem de çok. Can eriği gibi dururken gelecek bilmiyor insan ayrılığın değerini. Kıyamet sanıyor. Halbuki ayrılığın tadını bile özleyebilir insan. Üzülmeyin sakın biz giderken. Çocukluğumuz da çok memnun şimdi. Gidemedim değil mi henüz? Gidemedim işte!

Yasemin Şenyurt
2016
Ankara

24 Temmuz 2016 Pazar

yaşamımın özeti



Aydede ile konuşan çocuklar için şiirler yazdım
Güneşi görünce çılgına dönenler için cesur adımlar attım
Bütün yaşamım boyunca yaptığım güzel şeyler oldu
En güzeli hangisiydi bilmiyorum
En anlamlısı hangisiydi bilmiyorum
Henüz bilmiyorum
O yüzden sürüyor yaşamım

Fotoğraflar çektim bazen
Bazen bir kitabı senelerce çantamda taşıdım
Bazı geceler uykusuz 
Bazı özel anlarda sonsuz oldum
En güzeli hangisiydi sanırım biliyorum
Söyleyemiyorum

Bir zamanlar çocuktum
Dua ederken kahkahalar atabilecek kadar çocuk
Bir zamanlar gençtim
Kitap yazabilecek kadar genç
Bir zamanlar yaşlıydım
Aklımın başında yeller esecek kadar yaşlı
En çok ne zaman kendimi anladım
Sanırım biliyorum
Söyleyemiyorum

Bu dünyaya neden gelmiş olduğumu
Kimi en çok sevdiğimi ve seveceğimi
Sanırım biliyorum

Şimdi ölmeli miyim?
Sanırım yaşamalıyım
Çünkü renklerin ellerimle dansını seviyorum
Turuncu renginin boynumdan içeri akmasına ben aşk diyorum

Yasemin Şenyurt

22 Temmuz 2016 Cuma

Dönüm Noktam




Güvercinlere simit götürmek için yola koyuldum. Aklımda “bu yaşta yapılır mı bu çılgınlık” düşüncesi ve çok çelişkili gibi gözükse de “asıl bu yaşta yapılır bu çılgınlık” düşüncesi… İdrak ettiğim, karar verdiğim, derin bir biçimde isteğim bu. Gerçek anlamda hayattan ne istediğini bildiğin anda başka bir kişi oluyorsun ve eylemlerin anlam kazanıyor.
Sorularıma ve sorunlarıma bile anlam katıyor şu andaki kararlı duruşum. Ne istediğimi, asıl beklentimi, kendimi sekiz sene sonra nerede görmek istediğimi buldum. Yaşadıklarımdan pişman değilim çünkü onlar sayesinde bu yere geldim. Onlar sayesinde şu anda hayatıma yön veriyorum. Deneyimlerim bana gerçekten ne istediğimi bulduğum anda onun için çok daha iyi çalışacağımı söyledi.
Güvercinlere simit götürmek ve biraz da kendi başıma kalmak için yola koyuldum. Yola çıktığımda günün başladığına dair işaretler vardı sokaklarda. Biraz yürüyünce “bu, hiç de çılgınlık değil” dedim. Bu aklı başında her insanın hayatının bir döneminde er ya da geç ulaşması gereken yer dedim ve sevindim.
Dirseklerim de çürüse, gözüm de bozulsa, yorgunluktan canım da çıkıyor olsa kolay kolay vazgeçmem. Gerçekten ne istediğimi bulduğum için şanslıyım. Hem de çok şanslıyım. Engellere, sıkıntılara, acıya, kaygıya varım. Madem ki bu amaç beni ben yapacak…
Düşmeye, eleştirilmeye, dönüşmeye, yıpranmaya razıyım. Düştüğüm yerden kalkmak için hayalime güveniyorum. Eleştirildiğim yerde sakin ve anlayışlı olabilirim. Dönüştüğüm yerde, yıprandığım yerde kendime verdiğim bir hediyem var.
Bu hayata neden geldiğini bulmuş olmak bir insan için olağanüstü bir deneyim ve ben bu deneyimden çok şey öğreniyorum.
Sonunda Kuğulu Park’tayım. Elimde simit lokmaları ve bir plastik bardaktan yudumladığım çay. Güvercinlerin hizasına geldim. Yere yakınım ve aynı zamanda bu yer, şu saat, şu mevsim bu denli güzel olmamıştı hiç.  Geçip gitti böyle milyarlarca an ama daha önce hiç bu kadar ben olmamıştım. Daha önce de istediklerim, amaçlarım, korkularım vardı ama daha önce hiç bu kadar aydınlık ve net gözükmüyordu yaşamım. Korkularımı yenecek, engelleri aşacak, sıkıntının anlamını unutacak kadar azim var içimde. Biçim verebileceğim anlamlı bir bütün benim yaşamım.
Yere yakınım ve güvercinler etrafımda.
Serçeler de katılıyor.
Sesleri çoğalıyor sokağın.
Bir hazine bulmuş olsaydım ve bana bu hazineyle ömür boyu maddi, manevi sıkıntı çekmeyeceğimi söyleselerdi şu andaki halimden, biçim vereceğim anlamlı yaşantımdan ve bu anlamlı yaşantı için çekeceğim sıkıntılardan vazgeçmezdim.

 Yasemin Şenyurt

Sürreal




Gözlerim buruş buruş uyandım. Sulu bir rüya görmüş olmalıyım. Dengesiz yürüsem de banyoya attım kendimi. Sulu bir rüyanın hakkından banyo gelir diye düşündüm. Düşüp kaymasaydım iyi olacaktı ama düşüp kaydım. Havluların şu meşhur baş döndüren kokusu yüzünden düştüm dersem yalan söylemiş olurum. Sanki söylemediğim bir şey mi yalan?

Sanki kendimi zaman zaman guguklu saat olarak hayal ettiğim olmadı mı? Bu yalan değil işte…
Kelimelere büyüteçle baktığım oldu ve onların üzerinde haleler gördüm. Bu da yalan değil. Uydurmayı sevmem ve abartmaktan hiç hoşlanmam. Siz kelimelere büyüteçle bakmadınız diye kendimi anormal sanacak değilim herhalde.
Bu sabah mıydı?
Yüreğimde sonsuzluk hissi ile uyandım.
Tadilat yapıyordum ve o birden gelip ayağıma dolandı. Kim olacak? Turta’nın ablası Pasta. Az kaldı düşüyordum ama düşmedim. O da kendini kurtardı. Ayağıma dolanacağın zamanları bilmelisin dedim. Huysuz huysuz konuşup gitti.
Bu sabah mıydı?
Kapım ısrarla çalındı. Sen geldin diye koşarak gidiyordum. Kapıyı açtım ve karşımda kocaman bir S harfi, italik ve yine kocaman E harfi ve diğerleri de V, G, İ… Kelimenin misafir olduğu görülmemiş şey… Sürrealist filmlerde bile görmedim.
Yalancı değilim.
Bu sabah mıydı?
Sen gelmişsindir diye sevindim.
Ne çay vardı, ne ekmek ne de elma.
Niye sevindim ki bu kadar?

Yüreğimde sonsuzluk hissi sürreal!

yasemin şenyurt 2016 ankara 

21 Temmuz 2016 Perşembe

Şiire Dönüşmüyor



Yüzüm ağrıyor yüzüm
Gözlerim kesik
Kağıt kesiği

Yüzüm sarı

Bir tramvay geçse diyorum
Alıp götürse 

Siz hiç bir fil ile konuştunuz mu

Yüzüm
Tonlarca ağırlığın altında kalmış
Dilim kesik

Yüzüm 
Benim sevecen yanım
Şimdi bir harabe

Siz hiç bir tayla konuştunuz mu

Dağıldım bir köşede
Yüzümde batan gemiler

Yok 
Olmuyor
Her sözcük kaktüs gibi
Şiire dönüşmüyor

Yasemin Şenyurt

18 Temmuz 2016 Pazartesi

Dönersem Eğer



Kesin bir yere gidiyorum
Yanımda iki kitap
Aklım uçurum

Kesin bir yere gidiyorum
Acele ediyorum biraz
Kedilerim bilmemeli

Kesin bir yere gidiyorum
Fotoğrafını koyuyorum çantama
Aklım uçurum

Buz gibi ellerim
Kesin bir yere gidiyorum
Turuncu çığlığımı atarak 

Değil mi ki yaşamı zindan ettiler
Kesin bir yere gidiyorum
Kesin 

Dönersem eğer 
Kedilerim ve kitaplarım için
Dönersem
Senin için
Uçurtma ve elma şekeri getireceğim
Cesur, mutlu çocuklar hayal ederek 
Dönersem
Bir resim daha yapmak için
Işığı anlamak ilk işim olacak

Kesin bir yere gidiyorum
Özenle saklayıp fotoğrafını
Sık sık bakacağım

Dönersem eğer
Işığı anlayacağım

Mahalledeki çocuklarla top oynayacağım
Gol diye bağıracağım

Bu yaşama sevincini tutup ölüm korkusuna çevirmeye çalışanlara inat
Döneceğim kesin
En çok senin için
Nasıl saklayayım bunu
En çok senin için

Yasemin Şenyurt

17 Temmuz 2016 Pazar

ben onları anlamazdım


Ne idüğü belirsiz derlerdi, ben onları hiç anlamazdımBen onları hiç anlamazdım, krizantem derlerdi, soramazdım. Kaçardım sürekli gülü sevenlerin dikenine. Kaçardım sürekli dikkatsiz bir biçimde ve çarpardım aklımı sivri köşeli yerlere. Acır derlerdi, bilemezdim, ten acır, can acır, dil acır. 
Yangına körükle gidenler var derlerdi, bilmezdim, anlamazdım, sormazdım.
Sevdiğim bir dizide Cehennem Cevdet vardı. Cehennem nasıl olunurdu, biraz tahmin ederdim. Biraz sezer gibi olduğumda ben de büyümüş olmalıyım. Anne olmadıkça anlamazsın derlerdi ve ben uslu olurdum o zaman. Sezer miydim bilmiyorum ama usluluğun türküsüydü sanki anne olmadıkça deyişi…
Zihin bir okyanustur derlerdi, gülerdim katıla katıla. Zihnim gıdıklanan bir okyanus o zaman derdim. Zihnimde uyuklayan caretta carettalar ne zaman uyanır diye düşünürdüm. Caretta caretta diye şarkılar söylerdim. 
Bir insanın kulu kölesi olmak ne demek hiç anlamazdım.
Özgürlüğü seziyordum, bilinmezliğin yarattığı ferah, şekillenebilir olma hissine bayılıyordum.
Mis gibi uyandım diyordum bazı sabahlar.  İleri görüşlü nasıl olunur diye ciddi ciddi düşündüğüm de oldu. Ten, can, dil nasıl acır ki diye soramadığım da oldu.
Ne idüğü belirsiz kişi ne demekti, bilmezdim. Bembeyaz giyinen kaptanların hayranı, Şeytan Rıdvan’ın taraftarı, Red Kit’in ıslığı olurdum, onlar da beni anlamazdı.
Bir insana aşık olmadıkça insan kendini tanıyamaz derdim. Sözcük seçimimi uygun bulmazlardı. 
Bir insana aşık olmadıkça insanın dünyada bulunması bir yapbozun bütününü görmeden onu bitirmeye çalışması derdim. Cümlemin kuruluşunu beğenmezlerdi.
Anlaşamazdık bir türlü… Ta ki onu tanıyıp kendimi yorana kadar çalışınca, kendimi anlamlara bulaya bulaya yazınca, başkalarını can kulağı ile dinlemek nedir, anladım. Dert ortağı olmak, bir sırra vakıf olmak nedir anlar gibi oldum. 
Ten nasıl acır, dil nasıl acır, can nasıl acır, acımadan nasıl güleç olunur, nasıl yürekli durulur, bu ölümlü dünyada misafir olduğumuz nasıl anlaşılırdı ki…
Dalıp gittim başka zihinlerin okyanuslarına yani kitaplara. Başka gözlerde caretta carettalar gördüm ve babamın sesini duydum: “Dikkat et.”
Yasemin Şenyurt

Şu An

Fotoğraf: Yasemin Şenyurt


şu an ağlasam
Orhan Veli gibi
sesimin duyulmayacağı hissi
şu an Edip Cansever gibi
ne çıkar siz bizi anlamasanız da
şu an Turgut Uyar gibi
benim dengemi bozmayınız
şu an 
şu an 
Attila İlhan gibi
gece yarısını yaşamaktan yorgunum

ölsem daha iyiydi ama
şu an Ataol Behramoğlu gibi
"yaşamak görevdir bu yangın yerinde yaşamak insan kalarak"

Yasemin Şenyurt

beni çağırdı ölü bir ozan

Fotoğraf: Yasemin Şenyurt


kendi içime doğru çağrılıyorum
beni çağıran bir ölü ozan

içimde şiirler okuyor
kesin değil ama biliyorum en sevdiği şiir bu
kesin değil biliyorum ama en mavi en açık en lirik şiir bu

lacivert sesi ile
beni çağıran ölü bir ozan

yasemin şenyurt

Sanatçının işi



Sanatçının işi üne ya da toplum içinde yüksek bir konuma kavuşmak değil...Paraya, mala, mülke kavuşmak hiç değil (kavuşamaz zaten)...Öte yandan, kalemiyle siyasal nitelikte devrim yapmak da değil (yapamaz zaten)...Birtakım sorunlara çözüm getirmek, hatta çözüm önermek bile değil...Sorunlara ya da olaylara, günlük yaşamın olgularına, bildiğimizi sandığımız her şeye, eşyaya bile, yeni gözlerle bakmak, yeni gözlerle bakılmasını sağlamak..Yeni baştan düşündürmek bunları...Yani, sorun yaratmak..Sanatçının işi bu işte...En başarılı olduğunda bunu yapabilir...
Pınar Kür

16 Temmuz 2016 Cumartesi

Bağır

Fotoğraf: Yasemin Şenyurt


Sürekli bir kuş sesi
Kesik kesik

Sürekli penceremden içeri
Çatışma sesleri

Hangisi daha gerçek

Barış ve özgürlük
Sürekli bir düşe dönüşen

Şimdi bir yerlerde bir resim asılıyor duvara
Onun sesi
Sürekli

Sesim yok diyemezsin
Beynine çakılırken çatışma ve ezan sesi

Barış ve özgürlük
Gelecek ve umut
Sürekli çalışmamız gereken

Sesimi bırakmak istiyorum gökyüzüne
Kuş seslerine karışsın
Gövdeme kuş sesleri karışsın

Sürekli bir ses duyarsan
Pencerenden içeri
İrkilirsen
Özlemini duyarsan kendi sesinin
Bağır

Ölüm haberleri
Ölüm haberleri
Ölüm haberleri kesti bütün yaşamı
Pencerenden içeri
Beyninden içeri
Gövdenden içeri
Kesti bütün umudu

Bağır yine de
Ambulans seslerine karışır sesin
Jet sesine karışır 
Bağır yine de
Alışma
Bağır

Sevdiğin bütün şairler için
Dinlediğin bütün güzel dersler için
Okuduğun  nice kitap için
Bağır

Yasemin Şenyurt

Sabahı Bekleme



Geceler sabaha evrilir
Geceler sabaha dönüşür
Gece olarak kalan geceler de vardır
Korkunun içimizi düğümlediği
Başımızı eğdirdiği gece
Bir çiçek büyüt özenli
Bir çiçek büyüt
Adı olmasın
Bir çiçek büyüt

Gece 
Kırılsa da bütün 
Gece
Kararsa da kesin
Aklını yor

Sabahı bekleme
Gece uzun olacak
Sen bir ütopyaya çalış

Yasemin Şenyurt

15 Temmuz 2016 Cuma

Çılgın Köpüklü Başım




benim çılgın köpüklü başım
seni uyutamadım 

benim çılgın köpüklü başım
doğrudur umudun

benim çılgın köpüklü başım
tuzla buz ettin korkuları

benim çılgın köpüklü başım
sürekli hırçın
sürekli doğurgan

bilinmezlerde heyecan duyan
çözümlerle patlayan
çılgın başım köpüklü

misafir misin sanki
davet mi beklersin
çılgın başım
yer mi göstermemi beklersin

patla gözlerime
dolaş sırtımda
ellerimi karıncala
çılgın köpüklü başım

ütopik şiirler yaz 
ütopik şiirler
ütopik
sürekli
m
sürekli
m
 
yasemin şenyurt

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Takvim Tutması





Dün gece şehrin karanlık sokaklarında denizi hissederek yürüdüm… Dün bembeyaz bir duvara kendi işaretlerimi sakladım. Dün kaç yaşındaydım hatırlamıyorum.  Yaşımı ve yaşamımı saklamayı başardığımı sanıyordum. Dün geride bıraktığım yılların kat kat içimi açtığı bir gece yaşadım. Dün eski püskü ne varsa dolabımda bir hurca kaldırdım onları. Cezvenin içinde sabırsızlanan Türk kahvesi su ve ateş bekliyordu beklemesine ama ben onları ocağın üstünde unutup kırık dökük bir şekilde fotoğraf albümlerine baktım. Deniz, kum ve güneşin neşe ile örtüştüğü yıllardaki “dereyi görmeden paçayı sıvamayalım” kahkahalarının beni ağlatacağı tuttu. 

Dile gelmeyen bir biçimde kendi işaretlerimi anladığımda sekiz ya da dokuz yaşında olmalıydım. Duygularımı kıra döke anlatmaktan o denli yorulmuştum ki içeriği merak edilen bir kitap gibi sessiz, sedasız durdum on yaşımda. Hayatın silip tekrar yazdığı bir oyunu gözümü kaşımı yararak düzeltmekten o denli bitkindim ki kumsala uzanıp dalgaların beni alıp götürmesini bekledim on dört yaşımda. Daima açık unutulan bir kitap gibi sarardığım anda ne kadar varlığım varsa onu unutacak ve yepyeni bir yol çizecektim. Yepyeni bir yola çıktığım sıralarda yirmi yaşımdaydım.  Yepyeni bir yol çizmenin yepyeni yollarını bulabilir ve bu yollarda dalgın dalgın ilerlerdim ilerlemesine ama dilim çözülmüyordu yirmi iki yaşımda.  Dilimde neredeyse kanıksadığım uyumsuz tat nedeniyle eriyor, eriyor ve erimenin sıradanlığını tadıyordum yirmi yedi yaşımda.  Bir su bardağında eriyen c vitamini gibi gözüksem de içimdeki mağma dolambaçlı şekilde yakıyordu canımı otuz beş yaşımda. 

Yaşımın başımın üstünde yeri vardı ama unutuyordum ara sıra. Canım şeffaflaşıyordu yıllar geçtikçe… Canım bütün haklarını bir anda kullansa bile başka bir yerden bambaşka bir hak  buluyordu ve sevinç içinde “kendini martılarla bir tutuyordu”… Belli edemezdi belki ama canım bir kuyruklu yıldız olmak istiyordu. Yerini itina ile belirlemiş bir ruh gezginiydim kırk üç yaşımda. Dualı Dans adını verdiğim şiiri yirmi yıldır yazmakla meşgul bir kadınım. Adım Yasemin, Leyla, Tülay, İnci…

                                                                                  Yasemin Şenyurt
                                                                                   2016