29 Eylül 2016 Perşembe

Bir Gece Gregor Samsa Olmak



Ölmeye ölmek demeyelim
Yaşam biraz tırtıklamak içimizi
Kurmak biraz
Kazmak
Kırmak içimizi
Bir gece Gregor Samsa olabilir
Hiç uyuyamayabilirsiniz
Uyumaya uyumak demeyelim
Bir hasır şapkanın başınızı kaşındırması kadar tatlı bir yerinde duramama hali olsun bir cebimizde
Diğer cebimiz boş
Yüreğimiz
Kalbe dönüşmeye hüsran diyorsa
Ne gelir elimizden
Edip Cansever okumaktan başka

Yasemin Şenyurt

26 Eylül 2016 Pazartesi

Tuncer Baba için şiir

Çaydanlığın tıkırdaması var
Pencereye bulutların akması
Yanılmak var insanca

Var işte şemsiye
Var işte gözlük
Var işte şeker

Başımın ağrısı
Şiir gibi

Kurduğum bütün cümlelerde
Dağıldım ya
Var işte hayat

Tiril tiril giyinmişim
Var işte ilkbahar
İnadımız
Umudumuz olsun

Işıl ışıl duyuyorum 
Kar yağıyor
Var işte bu ellerim
Renkler var

Öyle doğru
Öyle dürüst
Öyle heyecan doluydu ki
Var işte onun alnında teri
En güzel o okudu Adam Olmak şiirini
Sesi ile akıp gittik 

Var işte onun özlemi
Var 
Var işte 

Başımı sakladım
Gözlerimi sakladım
Ellerimi sakladım
Saklayamadım kendimden
En güzel sohbetimiz yarım

Tuncer Baba derken titriyor ve titriyor gözlerimiz

Yasemin Şenyurt

Yaşanılası




Çay demlenmiştir
Kısa bir şiir yazılası

Dil demlenmiştir
Gönül düşünülesi

An demlenmiştir
Karşılaşılası

Buradaki sarıya
Bir yeşil yaprak yakışır
İki ağaç oluruz
Düşlerimizle
Dayanırız
Fırtınalara

Sarılır çocuklar gövdemize
Bize özenirlerse
Yaşanılası

Yasemin Şenyurt

25 Eylül 2016 Pazar

Gövdeme Yerleşmek İçin



Aklıma bir şehir lazım
Tramvaylarından bağıracağım

Şair değilim

Yağmurda
Kendimi kaybettik
Önce ayaklarımdan silindim

Yankılana yankılana
Bir kitabın içine doğru
Düştüm
Gövdeme yerleştim

Çaresizdim
Şehir Sona
Zaman Bahar
Denizler mi kırılmış içime
Sormuyorum

Anlıyorum kalbim
Anlıyorum

Ben senden daha üzgünüm
Saçlarımı da siliyor
Gözlerimi de karalıyor bu üzüntü
Siliyor kollarımı
Gövdeme yerleşmek için çalışacağım
Aklımı almasa geceler


Türkçede üşümek için
Çay bitmiş olmalı
İnat ettim
Sigara da durdu orada öylece

Kapı çaldı
Zangır zangır
Ben üşüdüm
Sigara da durdu kül tablasında

Ağzım eridi
Salvador Dali'nin resimlerindeki gibi

Anlıyorsun kalbim
Anlıyorsun
Boğazımı düğümleyip
Gövdeme yerleşince
Kollarıma bakacağım uzun uzun

Yasemin Şenyurt

23 Eylül 2016 Cuma

...



ben sende bir ömrü sevdim
bir şarkının en suskun nakaratını
sende gökyüzünü
renklere yeni adlar vermeyi
giderken ağrıyı sevdim
kalırken özlemi
gelirken ağaçları
denizi sevdim sende
bir kitabın ilk cümlesini

nehirleri düşlemeyi
düşledikçe
kırmızı bir elbisenin içinden akmayı

gece geç saatlerde
yaşamayı
anlamayı
sevdim

sabahı kucaklayarak
bağrıma basmayı sevdim

ben sende
yaprakların değişimini
yelkenlileri
yazgımı sevdim

senin bakışında
hayatı sevdim

gülüşünde
filozofları
sesinde şairleri
sevdim

matematiği
fiziği
kimyayı da sevdim

merak etmeyi
dalgın olmayı
düşlemeyi
hayretler içinde kalmayı
ve bazen bir salisenin kaç yıl ettiğini hesaplamayı sevdim

Yasemin Şenyurt

22 Eylül 2016 Perşembe

Işığa Küsülmüyor



ben tersten neb yazılıyor
aşk tersten kşa yazılıyor
başka türlü duyuluyor artık acı
başka türlü kokuyor kitaplar
bir an
bir ömre değiyor ve
tayah

ve tayah bu
ışığa küsülmüyor
hiç hem de hiç

Yasemin Şenyurt

21 Eylül 2016 Çarşamba

Tepe Taklak

Fotoğraf: Yasemin Şenyurt

Biraz zamanım olsaydı 
Kafaya dikerdim acıyı
Biraz zamanım olsaydı
Yatak olurdum kırık
Biraz zamanım olsaydı
İçime batardı bütün güllerin dikeni
Bahanelerim olurdu
Merak eder dururdum
Biraz zamanım olsaydı
Canım yanardı
Meşgul çalıyor bütün saatler
Bal gibi ağlardım
Dikkatimi toplardım
Kendime çarpmamak için zor tutardım kendimi
Çok geç olurdu 
Uyku tutmazdı falan

Yasemin Şenyurt

6 Eylül 2016 Salı

" Yare uzanamadan düşersen eğer yarına sesinin yankısı kalır"

Yağmur yağsa çocuklara dönen insanlar vardır. Denize girince deliye dönen, şımaran, muzipleşen insanlar vardır. Haytalığı becerebilen insanlar olduğu gibi şımardı mı güzelleşen insanlar da vardır. Kendi günlerini elleriyle şekillendirip, yüreklerinden geleni koyarlar hayata. Arzu ederler, içlerine dokunur şarkılar, ufak tefek demeden her anın içinde kıymetli olan şeyin farkına varırlar. Aydede ile konuşur, çocuklarla şakalaşır, şiir okurlar.

İyice anlaşılmaz olan şeylere başka bir bakış atar ve onların anlamına biraz da olsa yaklaşırlar. Böyle bir insan vardır sizin hayatınızda. Gözleri ışıldarken bile hüzün göz kırpar gülümsemelerinden. Siz o hüznü tanırsınız ve başka bir zamanda başka bir yerde o hüznün aslında umut olduğunu kavrarsınız.
Uçurtmaları çok seven, elma şekeri ile kendinden geçen, balon gördü mü güzelleşen yetişkinler vardır. Ustanın yanında iş öğrenen çırak nasıl meraklı, ilgili, özenli olursa onlar da hayat karşısında öyledir.

Benim bir arkadaşım böyleydi işte… Renklerle şakalaşır, seslere hayret eder, sözcükleri gizemli bulur, aşkı aşk gibi yaşardı. Bir gün pilot olurdu, başka bir gün postacı ve beklemediğim bir anda  pastacı olurdu. Hayal Pilotuyum, hayal postacısı, hayal pastacısı…
Onunla yarışmazdım. Hayal kurma konusunda onun yanına yaklaşamayacağımı bilirdim. Onunla yarışmak kimsenin aklına gelmezdi. Çünkü o oyunu oyun tadında yaşar ve gülümsemesiyle yenerdi hepimizi.

Yıllar geçti. Gülümsüyor anılardan, fotoğraflardan… Yıllar onsuz geçti. Onun bilgeliğine, çocukluğuna, haytalığına yıllardır hasret!

Yasemin Şenyurt

4 Eylül 2016 Pazar

Şanslısın Arkadaşım



Seni seninle bilen
Seni sende anlayan
Bir insan varsa burada
Şanslısın arkadaşım

Sende mavi ışıltı
Sende bitmeyen şiir
Sende anlam bulan bir insan ile aynı evrendeysen
Şanslısın arkadaşım

Aynı ülkede
Aynı şehirde
Aynı evde olman şart değil
Şanslısın arkadaşım

Bir dil varsa
Sadece ikinizin konuştuğu
Şanslısın

Yasemin Şenyurt

3 Eylül 2016 Cumartesi

Dinleme Ustası




Çiçekleri koklayarak ilerledi rüyasında. Uyandı, saatin alarmını kapattı, miskin miskin etrafa bakındı. Tembel gözleri kendi yaşamı için bir kafiye arıyordu. İçinde “devam et” geçen uyumlu sözcükler öbeği olmalıydı. İçinde “meraklı ve ilgili ol” geçen görüntüler yakalamalıydı. Eğer bunları yapmazsa diğer insanları hiç anlayamazdı. Dinleme ustası olması gerekiyordu. Sessiz saydığı şeyleri kokularından, biçimlerinden dinleyebilmeliydi. Kulaklarını dört açması gerekiyordu önemsiz ya da az önemli dediklerine bile… Can kulağıyla anlamak için önemli ya da önemsiz ayrımından da vazgeçebilirdi.

Uyandı, saatin alarmını kapattı, kedilerine günaydın dedi içten. Portakal kokusu duydu. Kolonyadan mı acaba diye düşündü. Portakal kokusunu büyüterek kendini portakal ağaçlarının arasında hissetti. Bunu nasıl yaptığını bilmiyordu ama bu yaptığı şeyin kendisine iyi geldiğinden emindi. Dinlemek, denizi, masayı, böceği… O zaman sürekli öykülerin olur. Sürekli öykülerin olursa daha farklı bir insan olursun. Kolay kolay kırılmayan, hırçınlaşmayan ve gerçekten anlayan biri olursun.
Portakal ağaçlarının arasında yürürken hissettiği duyguyu tanımlamaya ve tamamlamaya çalıştı. Portakal kokusundan gözleri doldu. Kendi kendisine sabah sabah ağlanmaz diye kızacaktı ki…Kızacaktı kaşlarını çatarak, yüzünü asarak, gözlerini kısarak. Hooop! Portakallardan biri onunla konuşmaya başladı. “Devam et, keşfet” diyen o portakaldı, emindi. Bir şey daha söyleyecek mi diye bekledi ama ses seda çıkmadı portakaldan. İki portakal ona göz kırptı. Başka bir portakal onu hiç umursamadan şarkı söylüyordu. Sözlerinin bir kısmını duyabiliyordu ama emin olamıyordu duyduklarından.


Uyandı, dün geceyi düşündü. Hep o kolonya sayesinde dedi. Dinleme ustası olacağım dedi kendi kendine. Önce susabilme cesareti istiyorum. Başucundaki kitaba kaydı dikkati. Kitap seslendi kendisine: Konuşa konuşa değil dinleye dinleye anlaşır insanlar. 

Yasemin Şenyurt