19 Mart 2017 Pazar

F'nin Yakını




Güneşli bir gün. İnsan kendisini bir film karakteri zannedebilir her an. Caddenin iki tarafında da dükkanlar var. Sokak müzisyenleri kiralarını bu sayede topladıklarına dair bir güzel not koymuşlar önlerindeki kutunun  üstüne. Sokak müzisyenlerinin önünde duruyor  F. Onları dinliyor ve bir yandan da kaldırımdan akan insanları gözlüyor. Gözlendiğini bilmeden…

 Tekerlekli sandalyesinde oturan ve kitap imzalayan gence yaklaşıp konuşmak için adımlar atıyor ama geri dönüyor, sokak müzisyenlerinin yanında duruyor. Güneş, F’yi daha önce böyle kışkırtmamıştı. Ayakkabılarını çıkararak çimenlere basmak istemiş miydi daha önce bu kadar şiddetle ya da kollarını açmayı, daha çok açarak, zorlayarak kollarını, gökyüzüne doğru uzanmayı denemiş miydi?

 Başını kaşıyacak vakti olmadığını düşünüyordu eskiden. Başını kaşıyacak vakti olmadığına kendini inandırmıştı. Kendisine dövme yaptırma kararını verene kadar günlerini ve gecelerini belirli bir düzene göre yaşamaya o kadar alışmıştı ki bu alışkanlık onu öldürebilirdi. Vücudunda kalıcı bir iz bırakma isteği onu sokaklara, bahçelere, gökyüzüne, çocuklara yaklaştırmıştı.

Kuğulu Park’da saatlerce oturuyor, kitap okuyor, notlar alıyor, gökyüzüne bakıyor ve yaşadığına hayret ediyordu. Güneş onu değiştiriyor, saçlarını karıştırıyor, gözlerini dolduruyor. Güneş onun avcuna bir hayal bırakıyor, hayal minik mi minik ama F’ye ilham veriyor. F günlerdir işe gitmiyor, zorunlu olmadıkça telefonunu açmıyor.

F güneşe hakaret etmeyi, alay etmeyi, onu umursamamayı deniyor ama sonunda pes ediyor.
F bu güneşli günde  vücudundaki kalıcı izin ne olacağına karar veriyor. O ize karar verdiği için kendinden emin, dik yürüyor, yanından geçenlere gülümsüyor. Dükkanlara giriyor, çıkıyor, kavgalara tanık oluyor ve araya giriyor, mendil satan çocuktan mendiller alıyor, kasiyerlerle, garsonlarla şakalaşıyor. 

F karşıdan karşıya geçmeye çalışırken kornalar çalıyor, bağrış çağrış, acı bir sessizlik kaplıyor Tunalı Hilmi Caddesi’ni.

F’nin telefonu çalıyor.
Her şey susuyor.

“Red Kit’in müziği bu” diyor bir kadın. O kadın F’nin peşinde günlerdir. O kadın da işi bırakmış F ortadan kaybolunca. F’nin bu caddeyi çok sevdiğini duymuştu bir gün. Kuğulu Park’ta onun yanında oturmuş, okuduğu kitabı okumuş, notlar almıştı.

Ambulans çağırıyor kadın. F düşler içinde yaralı.

 F gözlerini yeniden açtığında başucunda kadın var. Ağır yaralı olduğu halde hiç gülmediği kadar güzel gülüyor F.
“ Bağışlayın ama bana kim olduğumu anlatır mısınız?” diyor F.
Kadın “elbette ama önce biraz dinlenin” diyor.
“Siz yakınım olmalısınız” diyor F.
Kadın “bu güzel olurdu” dediğinde gülümsüyor.


Yasemin Şenyurt 

17 Mart 2017 Cuma

İnsan Bir Başka




İnsan bir başka…


Bu başkalığın farkına aşkla varmak ise yaşayıp gidenlerden çok az kişinin deneyimlediği bir şey. 

Birbirimizin zihninden geçenleri okuma çabamız, anlaşma kavgamız, anlatılamayanlara dair sıkıntımız bize çok şey söylese de ruhumuz olduğunu hissetmemize yetemeyebiliyor bir ömür. 

İnsanın başkalığı bir insanın onu anlamasıyla bambaşka boyutlar kazanabiliyor. Maria Puder, Raif’in ruhunu tanımasına neden oluyor. Bir başka erkeğin çabucak uzaklaşacağı yerde/zamanda/şartlarda Raif inanarak kalıyor. Maria kendini ifade edişiyle bambaşka bir yolculuk. Bu yolculuk özetlenemez. Onların aşka dair düşüncelerini bilmeden yaşamış olduğuma şaşıyorum. Yerimden edilmiş, sarsılmış vaziyette olsam da Sabahattin Ali’nin bu romanını iyi ki okudum.



Yeryüzünde insan bazı sorulara cevap arar, ısrarla. Bazı insanlar bu cevabı bir sanat eserinde bulur. Cevabımı buldum. Romanı ikinci kez yeni bir soru bulmak için okuyacağım. Çünkü bu kitapta benim aramayı akıl edemediğim ama bulursam mutlu olacağım bir sorunun varlığını da hissediyorum.

Ayrılık, ölüm, mesafe; yaşananların derinliği karşısında o kadar yüzeyde kalır ki onları gerçek olarak kabul etmemekte de kendime hak verdim bu kitap sayesinde.


Yasemin Şenyurt
2017
Ankara

16 Mart 2017 Perşembe

okunaklı yaşam




her zaman yazılmaz
yazılamaz
içine doğsa da güneş
ilkbahar da olsa baştan ayağa
yazılamaz her zaman

gel bölüşelim şu ekmeği
peynir az
umut çok 

geldim için için
sözcükler az
duygular derin 

ilkbahar olmak tuhaf
dil büyülü

geldim için için
saklandım odana
pencerenin kenarına

dil büyülü
anlam iyi
cümlelerim aşk
yazamadım ama okunaklıydı yaşamım

yasemin şenyurt

Sigara



   


Çok alıştım yaşamak denen kavgaya
Kavganın ortasında
Bir an dalmak gözlerine
Unutmak bütün hırçınlığı

Çok alıştım uyanmaya
Çalar saatin düşlerimi gıdıklamasına
Kahvaltım benim değil ve hiç olmadı sanki
Kedilerim geldiğinden beri

Çok alıştım kitaplara
Kavganın ortasında
Sen şiir okuyorsun
Hiç savaşılmamış sanki
Bu yeryüzünde

Ne zaman deklanşöre bassam
İki kişi öpüşüyor
Beklenmedik

Çok alıştım 
Gözlerime
Gözlerinde 

Bir film izlerken yaralanmaya
Denizi çekerken ölmeye
Hatırladıkça ölümsüzleşmeye

Telefonum çalıyor
İmdat diyorum sen değilsen


Güzel gülüyoruz
Böyle iyi

Ne yapalım
Ölüm varsa var
Biz daha iyiyiz ondan

Ne yapalım
Ayrılıksa ayrılık
Biz daha güçlüyüz

İçimde bir ejderha var 
Henüz içmediğim sigaralardan

Şarkılara  alıştım 
Teselli ediyorlar üstelik

Çok alıştım

Kavganın ortasında
Gözlerine dalıp
Uysallaşmaktan
Şaşkınım

Yasemin Şenyurt

2 Mart 2017 Perşembe

Orhan Veli belki gülerdi



Martı düşünceli 
Gökyüzü kendinden geçmiş

Martı düşünceli
Deniz kendinden emin

Martı düşünceli
Ben aşık

Martı düşünceli
Vapur dertli

İçim içime sığmıyor
Omzumda bir kedi

Martı düşünceli
Orhan Veli olsa anlatırdı

Ben kalemi ısırıyorum sürekli
Biraz kıskanç

Martı düşünceli
Sigara paketi doldu taştı

Martım benim
Ben aşık

Hayatın karışıklığına yüzüm asık
Orhan Veli olsa gülerdi

yasemin şenyurt
2017 ankara