-
Ellerinize ne oldu?
-
Kedilerim tırmaladı.
-
Oyun oynarken mi?
-
Evet
Oyun oynuyorduk. Midemdeki rahatsızlık nedeniyle
hastanenin acilinde buldum kendimi. Fazla beyaz, bol ışıklı bekleme yerinde
oturanlardan birine bakmışım, dalıp gitmişim. Dalıp gittiğim Ankara, dalıp
gittiğim sözcüklerin nasıl birbirini izlediği, şiirin bana uğraması… Midemdeki
karışıklığı duymamaya çalışmak için dalıp gidişimi dallanıp budaklandırmak
istesem de başaramıyorum. Karışıklık burada ve canımı yakıyor. Yüzümü
görebilsem muhtemelen bir yarısı uyuşmuş diğer yarısı capcanlı bakıyor dalıp
gittiği yere.
Ellerimle yüzümü yokluyorum. Sanki ellerim ayna gibi
bana yüzümü gösterecek. Yanımda oturan kişi yeri yoklarcasına ayağıyla sürekli
yere vuruyor. Bir süre dikkatim onun bacaklarına kayıyor. Bir süre sonra da
duvarlarda delikler aramaya başlıyorum. Çizgi film karakterlerinden Tweety
ortaya çıkıveriyor ve beni görmezden geliyor. Sokaktan gelecek hali yok ya!
Muhakkak ki duvarlardan geldi. Tweety’nin gözleri bu kadar büyük müydü derken
ismim anons ediliyor.
Bir an ismim yabancı geliyor, etrafta konuşulanlar
uğultu olarak yükseliyor. Uzanıyorum, tansiyonumu kontrol ediyorlar. “Düşüktür
genelde” diyorum. Tweety bu odaya da gelivermiş. Yoksa benim peşimde mi?
-
Kedilerim dediniz
-
Evet
-
Kaç kediniz var?
-
İki
-
İsimleri ne?
-
Nazende büyük olan. Küçük olan da Turta.
-
Çok güzelmiş isimleri
-
Evet
-
Doğrulabilirsiniz.
İsimleri de kendileri de güzeldir diyorum içimden.
Nazende cevap veriyor. Turta ona doğru koşuyor, oyun oynamaya istekli. Kahveyi
çoğalttığım için oldu bu, bile bile lades işte diyorum eve dönerken. Arkama
bakıyorum tekrar tekrar, Tweety hastanede kalmıştır umarım diyerek. Takip eden
yok. Evde yaşatmaz bizimkiler onu.
Kapıyı anahtarla açıyorum. Nazende beni karşılıyor.
Turta sepetinde her zamanki uyuma pozisyonunda rüya görüyor. Ben de sepetime
zıplıyorum, arkamdan da Nazende zıplıyor, ağrı katlanılası boyutlarda…