22 Mart 2015 Pazar

YAŞAMIMIN ÖZETİ



Aydede ile konuşan çocuklar için şiirler yazdım
Güneşi görünce çılgına dönenler için cesur adımlar attım
Bütün yaşamım boyunca yaptığım güzel şeyler oldu
En güzeli hangisiydi bilmiyorum
En anlamlısı hangisiydi bilmiyorum
Henüz bilmiyorum
O yüzden sürüyor yaşamım

Fotoğraflar çektim bazen
Bazen bir kitabı senelerce çantamda taşıdım
Bazı geceler uykusuz 
Bazı özel anlarda sonsuz oldum
En güzeli hangisiydi sanırım biliyorum
Söyleyemiyorum

Bir zamanlar çocuktum
Dua ederken kahkahalar atabilecek kadar çocuk
Bir zamanlar gençtim
Kitap yazabilecek kadar genç
Bir zamanlar yaşlıydım
Aklımın başında yeller esecek kadar yaşlı
En çok ne zaman kendimi anladım
Sanırım biliyorum
Söyleyemiyorum

Bu dünyaya neden gelmiş olduğumu
Kimi en çok sevdiğimi ve seveceğimi
Sanırım biliyorum

Şimdi ölmeli miyim?
Sanırım yaşamalıyım
Çünkü renklerin ellerimle dansını seviyorum
Turuncu renginin boynumdan içeri akmasına ben aşk diyorum

Yasemin Şenyurt

14 Mart 2015 Cumartesi

Uzaklaşmak

İncir çekirdeğini doldurmayacak meselelere kafa patlattığımı söyleseler yerden göğe kadar haklılardı. Onların haklı olduğu çok ama çok şey vardı. Ben bütün haklı olanlara hakkını teslim ederek uzaklaşmak istiyordum. Geceler boyunca çekip gitmeyi tasarlayarak uykusuz kaldım. Ne bir adım ötesi ne de bir an öncesi beni rahatlatmıyordu. Ne bir sene sonrası ne de içinde bulunduğum an bana iyi gelmiyordu. Uzaklaşarak dizlerimi değil kalbimi kanatmak istiyordum belki de. Uzaklaşarak aslında içime seni çekebileceğim bir deniz kıyısının hayalini kuruyordum. Uzaklaşarak aslında bütün karşılaşmalarımızın önüne geçmek ve seninle gerçek anlamda buluşmak isteğimi gerçekleştirebileceğimi hayal ediyordum. Ne onların benim kuruntulu düşüncelerimi anlamasını ne de kendimi onlara anlatmayı istiyordum. 
İncir çekirdeğini doldurmayacak bir gün  daha yaşamamak için ölesiye, çıldırasıya yaşama kararı almaktan ve bu kararı hayata geçirememekten yorgunum. Uzaklaşarak aklımı korumak değil belki de kaybetmek istiyorum. Beni anladığını ve bu anlayışının içindeki sevgiyi, saygıyı görmeseydim belki de yaşama bu kadar anlam yüklemezdim. Yaşayıp gider ve ömrümün tükenmesini, yıllarımın geçmesini izlerdim usul usul. Şimdi her şey farklı. Yerden göğe kadar haklı olanlar var ya onlar haklı olmaya devam etsinler. Uzaklaşarak belki de sana geliyorum. Senin çocukluğuna, gençliğine, gitmek istediğin ve bulunduğun yerlere geliyorum. Uzaklaşarak belki de “senin gözlerindeki usul şefkate” geliyorum.



İncir çekirdeğini doldurmayacak bir damla gözyaşım kaldı. Sana sarılıp ağlıyorum ve anlıyorum ki sana sarılmak hayatımda bir eşi daha olmayan güzel mi güzel bir eylemdir. İncir çekirdeğini doldurmadı  ömrü diyecek olsalar da arkamdan ben biliyorum ki dünyalara bedel bir ömür yaşadım. Ne mutlu bana ki yarın ölecek olsam dahi ben dünyalara bedel bir ömür yaşadım. Şimdi daha iyi anlıyorsun beni ve ben biliyorum ki uzaklaşmak bile sana yöneldiğim ve seni düşündüğüm bir eylem. 
Yasemin Şenyurt

Okurla Konuşma





Gözlerini açmakta zorlandı. Dün gece öyle garip rüyalar görmüştü ki etkisi günlerce sürebilirdi. Günlerce sürebilirdi uyanmak. Uyanabilmek için yüzünü yıkamak yetmeyebilirdi. Tam da yaşanılası bir gün başlamıştı dışarıda ama o uykuya geri dönmek için yatağın üstünde oturuyordu.  Duvarları izliyordu boş gözlerle. Kedisi geldi ve ayaklarıyla oynamaya başladı. Benimle oyna çağrısına çok uykulu olduğu halde cevap verme isteği duydu. Kedisine kızım diye seslendi. Kızım benim diye devam etti seslenmeye ve sevmeye.
Bir kıyıdan uzaklaşmaya benziyordu güne başlamak.
Okuma bayramına benziyordu bazı günler.
Bir kıyıdan usul usul ayrılıyorduk ikimiz.
Gözlerini açmak için gözyaşı şart değil ki…Zorlanıyordu hem de çok zorlanıyordu ama inat ediyordu başlamak ve sürdürmek için. İnat ediyordu okuma bayramına katılmak için.
Kıyıdan uzaklaşırken kızımı da almalıyım diye homurdandı. Olmaz diyecek gibi olduğumda hemen yüzünü astı. Homurdanmak ve somurtmak bile ona yakışıyordu. İnsana homurdanmak yakışır mı hiç diyecek gibi olma sevgili okur. Onun yüzündeki her duygu yüzünden ona ve duygulara bakışım değişti benim. Şimdi bana abuk sabuk sorular sorma sevgili okur. Gözlerini açmakta ve uyanmakta zorlanmış olsa da sevmekte deli doludur o. Sevmek söz konusu oldu mu yer yerinden oynar onun için.
Kıyıdan uzaklaşırken ama benim kızımı almam şart dedi. Ben onun dediklerini dinleyeceğime sana laf anlatmak için çırpınıyorum sevgili okur. Olacak iş değil bu!
Sevmek diyordum.  Ben onu benim tanıdığım gibi kimse tanımasın istiyorum ya bu kıskançlık mıdır haylaz ve zeki okur? Gözlerinin en boş baktığı anlarda bile dolup dolup taşıyor ya gözlerim… Sana laf anlatmaktan vazgeçemedim okur.  Ona “kızını al” diyemedim. O da buna sinirlenmiş olacak ki kedisini kaptığı gibi yanıma geldi. Yanıma geldiği için gün başladı. Akşamüstünde gün de başlar. Yazları kar da yağar. Neler olur neler daha…

Şimdi o kızını aldı ve yanına geldi. Sen de şu okurları bırak da onun yanında ol. İkiniz o kadar yakınsınız ki şu an. Kedisi bile ona o kadar yakın değil şu an. Şu an diyorum çünkü başka anlar yok. Başka insanlar az önce gittiler. 

Yasemin Şenyurt

6 Mart 2015 Cuma

Adam ve Kadın

Adam ve kadın aralarında duran  ne varsa pencereden atmaya çalışıyorlardı.
Adam ve kadın aralarında duran her şeyi pencereden atmaya çalışırlarken gürültü yaptıkları için komşular şikayet etmeye başlamıştı.
Adam ve kadın aralarında duran her şeyi pencereden atarlarken çok gülüyorlardı.


5 Mart 2015 Perşembe

Rüya ya da Gerçek


Munch’un çığlık resmini  bilirsin demiştim. Sessizce yüzüme bakmıştı uzun süre. Sessizce konuşmuştu ellerim. Ellerimin arasına aldığım başımı görmüştü. Onun elleri yüzünde geziyordu. Yüzüne sanki yeni bir yüz çizer gibi…
Alnında düşünceler geziyordu ağır ağır. Alnıma bir güvercin konmuştu.
Bir rüya mıydı bu? Uyanmaya gayret ettim ama kaç rüyanın içinden çıkabileceğim konusunda tahmin yürütemiyordum. Birinci rüyadan çıksam ikinciden çıkabilecek miydim bilmiyordum.
Bilirsin bazen insan kendini bir rüyadan çıkarırken daha derin bir rüyaya dalabiliyor. Rüyaların iç içe geçmişliği karşısında benim aklım oldum olası şaşkın. Rüyalardan konuşalım mı diye soramadım ve yutkundum. Yutkunduğumu duydu.
Yüzüne yeni bir yüz çizer gibi olan elleri şimdi masada bir kağıt parçası arıyor. Keşke bir kağıdım olsa diyorum ve ona hemen uzatabilsem. Kağıdım, kalemim ve çakmağım yok. Yanımda çantam yok. Yanımda şemsiye, şapka, yağmurluk yok.
Ellerim ellerime yeni bir el çizebilse…
Bir elim diğer elime bakıyor şaşkın.
Masanın altına düştü kağıt. Belli ki bu bir rüya. Kağıdı yerden alsam ve ona uzatabilsem diye geçiriyorum içimden ama eğilemiyorum yere.
İnsan bazen bir rüyada olduğunu bilerek konuşuyor, yutkunuyor ve en içinden en uzağa doğru haykırabiliyor. İnsanın biraz gücü olsa yere eğilecek, kağıdı uzatacak.
Bu kesinlikle bir rüya. Ona yazdığım mektupları masanın üstüne bırakıyorum. Munch mu diye soruyor o. 
Bir rüya ya da bir gerçek ama Munch ve o var. Ona mektup yazmadığım günler için özür diliyorum kendimden. Kağıt şimdi havada uçmaya başladı. Mektuplar da uçacak diye ödüm patlıyor. Korkuyorum ama korkunun ecele faydası yok. Eğer o mektupların üstüne bir ağırlık koymazsa mektuplar uçacak. Ben yüreğimden memnunum galiba. Mektupları ona verdim ve o okudu.

Sessizce başka bir rüyaya doğru gittiğimi sanacak kadar safım. Ben bir noktadan başka bir noktaya doğru eğilemiyorum ki ya da bir noktadan başka bir noktaya doğru fırlayamıyorum ki…

 Nasıl dışarı çıkarım diye düşünmeyi bıraktım. Rüya ya da gerçek…

Yasemin Şenyurt

4 Mart 2015 Çarşamba

Çılgınlık Meselesi

Gerçekten bir çılgınlık halinin ne demek olduğunu bilir misin? İnsan aklını kemiren düşleri, düşünceleri ve kuruntuları ve hayalleri yaşamamışsan bilemezsin. Aklın nasıl bir çıkmaz ve nasıl bir cehennem olduğunu sadece okumuşsan çılgınlık halini anlaman mümkün değildir. 

Çılgınlık hangi boyutta ve hangi derinlikte yaşanırsa yaşansın dili deliye çevirir.  Deliye dönmüş bir dilin söylediklerini yüzeyden anlayamazsın. Derinleşmen gerekir ama derinleşmekten korkar çoğu insan. İnsan hayallerle gerçekleri karıştırdığında başına gelen şey korkmaktır, seçememektir ama asla anlamamak değildir. Hatta bazen çılgınlık hali  çok fazla anlamış olmaktan kaynaklanır. Sıradanlığı, yüzeydekileri ve dedikoduları anlamış olmak insanı çılgınlığıyla tanıştırır. 

Hangi çılgınlığı yaşarsanız yaşayın akıllı geçinenlerin dili sizi köşeye sıkıştırmaya çalışacaktır ama siz akıllı geçinenlerin dışlayan, hor gören, küçümseyen sesi karşısında sadece kendiniz olarak durduğunuzda asıl deliye dönecek olanlardır. Sahte, taklit, yapay yaşamlarıyla sadece kendilerinin hapishanesi olabilecek insanlar size dar etmeye çalışsalar da bu dünyayı siz sadece kendiniz ve özgürlüğünüz olacaksınız. 

İşte bu kendiniz olma ve özgür olma meselesi sizin çılgınlık deneyiminizden önce ya da sonra yaşamınızı ve yaşama bakışınızı kıymetlendiren en önemli meseledir. 

Yasemin Şenyurt 

3 Mart 2015 Salı

Yorgunluk Nedir ki?






Çok yorgundu kadın. Gözlüklerinin camını silemeyecek kadar halsizdi. Gördüğü şeyler karşısında hayrete düşmeyecek kadar alışmıştı hayata. Duyduğu şeylerin gerçek olup olmayacağını tartamayacak kadar ilgisizdi. Düşleri bile onu güçsüz bırakmaya başlamıştı. Böyle bir zamanda kiminle tanışsa ona adını söylerken  sesi titrerdi. Başlangıçlardan korktuğu için olacak yüzü de titrerdi. İsterdi ki onu anlayan tek bir kişi olsun. İsterdi ki tek sözcüğüyle kendisinin zihninde kuşları havalandıran bir sevdiği olsun. İsterdi istemesine ama aslında hayatında böyle sevdiği bir  insan zaten vardı. Yorgunluğundan mı göremiyordu kadın bilinmez ama  sevdiği insan vardı. Ara sıra yorulduğumuzda yanımızda,içimizde, arkamızda duran insanı göremeyiz ama yorgunluğumuzu geçiren, hayata bizi tutkuyla bağlayan, şiirler okutan ve öyküler yazdıran o insandır. Çok yorgun düşsek de güzel bir biçimde dinlenmenin yolu sevmekten ve sevilmekten geçer. Birden o çok yorgun kadın istediği insanın zaten  hayatında olduğunu anladı ve o an yeniden doğmuş kadar güzel hissetti kendisini. 

Yasemin Şenyurt