KİŞİ
OLMAYA DAİR KİTABI HAKKINDA
İçimizde olanlar hakkında
farkındalık kazanmak ve bu olanlara dair konuşabilmek, yazabilmek neden zor?
Carl Rogers'ın Kişi
Olmaya Dair kitabını okudum. Yazar, kişilerin potansiyellerini
gerçekleştirebileceğine inanıyor ve bunun faydalı ilişkiler sayesinde
mümkün olacağını düşünüyor. Faydalı bir ilişki nasıl olur sorusunu sormaya
cesaret ediyor. Sorunun cevabını ise çok
kapsamlı bir biçimde ve okurun hayatına dokunarak veriyor.
Psikoterapist tutarlı olduğunda bir başka deyişle kendi duygularının farkında olduğunda ve koşulsuz olumlu bakışla danışanı ve onun yaşantılarını, duygularını ve belki de ilk başta korkutucu gelebilecek derinliğini kabul ettiğinde danışan için değişim başlıyor.
Psikoterapist empatik
anlayışla danışanı dinlediğinde kişide bir değişim söz konusu oluyor. Danışan bu ilişki sayesinde kendini dinlemeye,
duygularını bastırmak yerine farketmeye, ifade etmeye ve kendini kabul etmeye
başlıyor. Bu sürecin yıllar içinde gerçekleşebileceğini ve kolay bir süreç olmadığını ifade ediyor Carl Rogers. Aynı zamanda
danışan kendi duygularının farkına vardığında ve tüm duygularını kabul
ettiğinde arkadaşının ya da eşinin duygularını anlamaya ve onun duygularını da kabul etmeye başlıyor. İç dünyamızın farkına
varma, daha iyi anlama ve ifade etme olanağı iletişimi iyileştiriyor.
İnsanın derinliği ne
kadar korkunç olursa olsun o derinliği tanıma isteği olmalı. İnsanın içinde neler olduğunu anlamak için ilgi duymak ve bu ilgiye sevginin
ve saygının eşlik etmesi öyle iyileştirici ki…
Genellikle yargılarda
bulunduğumuzu ve bu durumdan kaçınmamızın çoğunlukla zor olduğunu ifade eden
yazar; bir kişiye bir dönemde bir konuda iyi deme hakkını kendimizde bulduğumuzda,
o kişiye başka bir dönem bir konuda bu kötü deme hakkını da kendimizde bulabileceğimizi
söylüyor. Yargıda bulunmak yerine o
kişinin kendi iç değerlendirmesine güvenmesini sağlamak, onun potansiyeline
güvenmek mümkündür ve bu aslında o kişinin yaratıcılığını desteklemektir.
Kitap sayesinde bütün deneyimlerimize,
duygularımıza açık olduğumuzda, olumsuz duygularımızı da kabul ettiğimizde olgun
bir insan olma yolunda çok önemli adımlar attığımızı öğrendim. Olumsuz bir
duygu deneyimleyip iletişimimizde bunu inkar ettiğimizde bu durumun tutarlı
olmadığını kavradım. Tutarlı olmanın insan ilişkileri için ne kadar önemli
olduğunu çok iyi anladım.
Bu kitabı okurken en çok
da koşulsuz kabul etme üzerinde düşündüm. Bir kişiyi belirli şartlarda sevmenin
ve belirli şartlarda ona güvenmenin ve belirli şartlarda ona saygı duymanın yerine
onu her zaman kabul etmek üzerine
düşündüm.
Yasemin Şenyurt