25 Haziran 2012 Pazartesi

Konuk Olmak

Her bir ayrıntıda çarpacak yürek
Çarpma diyemeyeceksin

Göreceksin
Öyle çok göreceksin ki
Sonu gelmeyen cümleler kurarak
Koşacaksın uçurtmaların peşinden
Ezbere bileceksin şiirleri
Düşerken gülecek
Gülerken ağlayacak
Ağlarken aklına gelecek bir cümle

Anlatmak isteyeceksin
İçin dışın bir
Ne olduğunu bilemeyeceksin
Nasıl göründüğünü söylemeyecekler
Yine de
"Olduğun gibi görünüp
Göründüğün gibi olacaksın"

Konuk olacaksın
Acıya da mutluluğu da
Zamanı gelince gideceksin 

9 Haziran 2012 Cumartesi

Sevgili okur...



Kurduğum cümlelere kuru kuru bakıyorum. İçimi yakmayan cümleler kurmaya ne zaman başladım? 
Günlük hayatın anlık dertlerine anlık çözümler üretmek için mi unuttum sonumu ve sonsuzluğumu? 


Hatırlatayım o zaman kendime. 
Sabah olmadan hatırlatmalı.
Sabah olunca bir günlüğe başlamalı ve hiç ama hiç unutmamalı sonumu. 


Sabah olunca Kuğulu Park'ta bir bardak çay içmeli. Kuğulu Parktaki her bankın üzerine iki mektup bırakmalı. Biri sevdiğiniz için biri de yabancı gelirse diye. Zarfın üzerinde yabancıya ya da sevgiliye yazmalı. Gönderen kısmında ise adım soyadım yazmalı. 


Sevgili gelir mi o gün bilinmez...


Belki de sevgili okur!
Belki de...



Sayın Okur



Gecenin bir yarısı uyanıp blog yazma isteğimi hayra mı yormalı bilmiyorum. Bildiğim tek şey içimden gelen yazma isteğine rağmen uyuyacağım diye ısrar etmemiş olduğumdur. Bazen böyle oluyor sayın okur! Saydığınız ve sevdiğiniz insanlardan uzakta bir şarkı mırıldanıyorsunuz ve sanki sevdiğiniz ve saydığınız insanlar sizin şarkınıza eşlik ediyor. Gerçekte ne olduğu konusunda ahkam kesecek çok kişi vardır. 


Gerçekte ne olduğunu ben de bilmekteyim...


Güvercinlerle olan bu pek sevimli fotoğrafımda onlara bu gerçekleri anlatmıyorum. 
Size de gerçekleri anlatacak değilim.


Gerçek dediğimiz şey her neyse ona kafasını ve yüreğini çarpmamış biri değilim ki sayın okur. 

3 Haziran 2012 Pazar

Ah Şair!


Ah şair
Kaçtım kuruntulardan
Kurtuldum dünyadan
Odamda ben ve hayallerim
Kapımı çalmaktan vazgeçtiler birer birer




Ah şair
Aklıma gelmiyor değil
Ambulans sesleri

Ne şairim ne filozof
Özdeşliğe inanmıyorum
A’nın A olamayan yanlarını sevmekteyim

Şair seni düşünüyorum
Çelişiyorum
Sene 2012
Bir yere varmaksızın
Dalgınım
Bir o kadar heyecanlı

Göktü yerdi
Şu kadarcık kalıyor
Aklımdı midemdi
Şu kadarcık

Gözlerim ağrıyor
Yokluğuna dalınca
Aklımdı midemdi şu kadar

Karlı bahçeye bakarken
Saat 03.45
Ah şair
Sen olsaydın
Nasıl söylerdin bu özlemi?

Özlüyorum tatlı tatlı
Ne şairim ben ne filozof
Yine de deniyorum anlatmayı
Anlıyorum seni
Dilim damağım kuruyor
Anladıkça
Anlattıkça sen
Can kulağıyla dinliyorum

Yakınlaş
Sana bir sır vereceğim
Aklımdı midemdi şu kadarcık

Sonsuz Bahçe




Çabalamayı bilmiyordu. Tuhaf neşesine ortak olmak isteyenlere kolay kolay izin vermiyordu. O tuhaf neşeye ben de ortak olmak istemiş ve nasıl olduysa kolayca izin alabilmiştim. Yıllar sonra anladım ki o tuhaf neşenin derinliğinde yoğun acılar var. Yoğun acılardan bahsetmezdi. Bir şarkının nakaratına tutunmuş olmalıydı senelerce.

Bir şiire başlık ararken ağaçları tanımış diye düşünürdüm.  Ağaçları tanımak için doğmuş olduğunu da düşünürdüm. Ruhunun en sisli yerinde gördüğüm rüyayı hayra yordum.

Dile getirmeye çalışırken ne kadar zorlansa da biliyordum. Biliyordum her şeyi…
Bir yandan da ne kadar imkansızdı bilebilmek. Özgürlüğü Yorumlamak kitabını elinden düşürmediğini biliyordum. 
Uçurtmalara hayran olduğunu ve gökkuşağıyla kendinden geçtiğini seziyordum.
Yorgun akan bir nehre türküler söylerdi durmaksızın. Yorgun bakan işçilere umut olurdu yazdıklarıyla.
Yazdığı öykülerle tanımıştı insanları.  Biraz daha tanımak ve biraz daha bilmek istemek haksızlıktı. Son yazan duvara baktı ve o duvarın üstüne tırmanıp sonsuz bahçelere attı kendini. Yuvarlandı ve ağzı kulaklarındaydı. Yuvarlandı ve kendini tanıdı.
Bedenindeki pürüzü ve ruhundaki ıslığı hayra yordu.
Gözlerindeki yaşı sildi ve ben ruhunun en sisli yerinde gördüğüm rüyayı hayra yordum.