25 Eylül 2019 Çarşamba

Sevinç Yumağı






“Doğrusunu ister misiniz? Ben hikayenin nasıl yazıldığını da pek bilmem”
Sait Faik Abasıyanık

Uyanır uyanmaz ilk işim kedilerimle konuşmaktır. Birinin adı Nazende diğerinin adı Turta. Günaydın derim, kucağıma alırım, kucağımdan zıplayıp birbirlerinin yanına sokulduklarında, birbirleriyle oynadıklarında izlerim onları, bazen su içerken onlar dalar giderim hallerine. Geçen sabah uyandığımı fark eden ama henüz günaydın diyemediğim Nazende kendince bir günaydın dedi ki gözlerinden öpmek, içime sokmak, onunla ve turtayla tek vücut dolaşmak istedim. Sabah işe giderken Nazende çok itiraz ediyordu, ayaklarımın önüne yatıyor, çeşitli numaralar yaparak biraz daha kalmamı istiyordu, bu beni zorluyordu, onu kandırarak evden çıkıyordum.

Kediler bence insanların huyunu, suyunu en iyi tanıyan canlılar. Ne zaman ağlasam ya Nazende gözyaşımı yalar ya da Turta gelip bir fırsat bulur, burnumu ısırır. Senelerdir aynı evi paylaşmanın getirdiğinden çok daha güzel bir bağlılık bizimki. Nazende hiç kızdırmaz beni ama Turta perdeleri yerle bir ettiğinde çok üzülüyorum. Bunu kabullenmem gerektiğini söyledi veteriner, çok çaresi yok dedi.
Nazende geçen kış çok hastalandı. Yemek yemeyi reddetti, zar zor sevdiği şeyleri yemeye başladı da enjeksiyonla mamayı ağzına sokmaya çalıştığım günler geride kaldı. Beni çok korkuttu bu durum. Öyle zayıflamıştı ki her baktığımda bir an önce iyileşmesini diliyordum. O iyileşip kilo almaya başlayınca dünyalar benim oldu.
Bahar geldi o iyileşince. Turta, Nazende ve ben yumak olduk: Sevinç Yumağı.
O günden bu yana küçük şeyleri dert etmeyi bıraktım. O günden bu yana düzenli aldığım bir ilaca ihtiyaç duymamaya başladım. O günden bu yana onların evi oldu bu ev, ben misafir şair.
Şiir nasıl yazılır kediniz günaydın demezse, bilmem. Şiir nasıl yazılır, aklım ermez, kedi, köpek ve kuş veya balık, kaplumbağa, yunus sevmiyorsanız, onların bu dünyaya bizden daha çok sahip çıktığını düşünmüyorsanız. Şiiri patilerimle yazıyorum diyeceğim ama abarttığımı düşüneceksiniz. Bunun gerçek olduğunu kanıtlamayacağım. Çünkü kedilerim bundan hiç hoşlanmaz.
Ben onların insanı, evin misafiri olarak çok mutluyum. Yayınevleri reddedursun dosyamı, hayat hırçınlaşsın, insanlar acımasızlaşsın zaman zaman… Üzüntüye, öfkeye, kızgınlığa, korkuya açılırım ama bir yanım hep bilir sevinç yumağıyım geçen kıştan sonra.







14 Eylül 2019 Cumartesi

Bir Öykü Kahramanı Gibi Hissetmek





“Şu kibritin, şu yanmam diye fısır fısır fısırdayıp da sonradan peki emret anam yanayım, diyen şu kibritin ışığına bak. Bu olur mu arkadaş. Böyle bir el sürçmesiyle açılıveren hararet, ışık, bayram, gördün mü sen? Gül, sevin arkadaş. Şu ağzımızdan çıkan dumanlara bak! Nasıl uçuyorlar. Yaşıyorsun efendi. Pırıl pırıl, tane tane, ıslak ıslak.”
Sait Faik Abasıyanık


Bana hamsi diye seslenen bir arkadaşım var. Geçen gün aradı, telefonunu açamayınca mesaj yazdım: Gözümden uyku akıyor. Ne güzel haldir o, uykuya ramak kala yarı düş yarı gerçek bir biçimde yaşadığını hissedersin. Yaşadığımı hissettirenlerden biri de bana hamsi diyen arkadaşım. Yoğunluk falan dinlemez, arar sık sık. Benim halimden de anlar anlamasına ama yeri geldiğinde de sitem eder. Sitem edilmesi ne güzeldir…Bana çilek diye seslenen bir başka arkadaşım da var. Bal diyen arkadaşım da  var. Çok eski zamanlarda minik dev diyen bir arkadaşım da vardı. Ben nasıl olur da hem hamsi hem bal hem dev olurum diye şaşırmıyorum. Ne güzeldir kabına sığamama, taşma hali…
Yaşamımı şölene çevirir arkadaşlarım. Bazen bir arkadaşım kızı ile beraber bir şarkı söyler, üşenmez, sesi kaydedip bana gönderir. En kötü, en dertli zamanlardan geçerken bir arkadaşımın sözleri ile “doğru ya” der ve devam ederim yolculuğa. Aşık olduğum zaman bir arkadaşım türkü söyler, öyle güzeldir ki sesi dinlemeye doyamam.
Ne güzeldir cebinde kuruş yokken havaya aldanmak, dostlarla buluşmak, şarkılar söylemek…
Belleğindeki hazinede neler neler vardır da insan bilmez çoğu zaman. Gelecek gözünü kamaştırır, heyecanlanır ama bilmez çoğu zaman an kendi başına görkemlidir. Geçmişin aklı ve geleceğin kanatları ile an bizi sevmeye davet eder.
Yağmurun altında şemsiyesiz falan yürürken, etrafındaki insanlar bir yere sığınmışken bir öykü kahramanı gibi hissetmek kendini ve çantanı hafifçe duymak sırtında, gözlerinden yaş gelmesi, düşünmek ve düşündüklerini söyleyebilmek hürriyeti, bir sigara istemek bir yabancıdan, gülümseyip teşekkür etmek ve belki de koşa koşa gitmek isterken sevdiğin insanın yanına, bir çocuğun seni durdurmasına, ellerinden tutup parka götürmesine izin vermek ve hediyeler bulmak doğadan, hediyeler vermek doğaya…
Çok erken bir saatte üstelik bir Pazar sabahı bir bardak demli çayı o şekerli seviyor diye yıllar sonra şekerli içmeyi denemek. Çok erken bir saatte pencereleri açıp denizin pencereden odana dolmasını izlerken yanında onun olduğunu hayal etmek. İnsanın en iyi yaptığı şeylerden biri olsa yaşamak, yani iş güç tamam da kendini bir kutuya koymasa, kutuya koyuyor olsa da patileri, pençeleri, kanatları, yüzgeçleri, yeleleri olduğunu bilse…
Yenilese kendini her sabah. Bambaşka bir şehir, bambaşka bir ülke bulamaz ama bambaşka bir insan olsa her an. Kabına, kutusuna sığamasa…Akşam akşam günaydın diyebilse veya dili tutulsa, konuşamasa, pandomim öğrense, ukulele çalsa ya da ne bileyim bellek hazinesinin farkına varsa güzel olmaz mı? Yarı düş yarı gerçek bir alanda aklı beş karış havada yaşasa ve oldu da “dalgın” , “aylak”, “muzur” olmakla eleştirilse ama kendini doğru dürüst ifade edip yaşam sarhoşuyum ben diyebilse.
Gözünden uyku akan hamsi bir deniz kızı olur mu o zaman ne dersiniz?
Ayılmak ister mi mesela insan?
Tiryakiliğin böylesi olur mu gibi sorularla meşgulken biri size adres sorsa ve siz de  biraz kaybolmanın fena olmayacağını bildiğiniz halde doğru dürüst tarif etseniz gideceği yeri ne güzeldir değil mi?

Siz sevdiğiniz insanın yanına koşa koşa giderken, içinizde kıyamet gibi bir özlem duyarken dört yaşlarındaki o çocuğun sizi ikna edip parka götürmesine izin verseniz ne güzeldir değil mi? O çocuğun arkadaşı olursunuz bir an için ve bir an bazen bir ömürdür, değil mi?

Yasemin Şenyurt
15.09.2019

9 Eylül 2019 Pazartesi

İlham Veren Kadınlar Röportajı






Sayın Sinem Uslu'ya ve Metnihane ekibine İlham Veren Kadınlar röportajını ilk olarak benimle gerçekleştirdikleri için çok teşekkür ederim. Sorular öyle güzeldi ki kendimi, öykümü, Mavi At'ı ve sevdiğim kitapları tüm içtenliğimle anlatmamak imkansızdı. 

Röportajı şu linkten okuyabilirsiniz: 

5 Eylül 2019 Perşembe

Ben Diye Biri Var



Ben diye biri var
Koşuyor sular üzerinde
Sular diyorum
Ne fenadır
Karadan başkadır

Ben diye biri var
Çayı demli ve şekersiz içen
Gözlerinde ufuk çizgisi neden sanki
Güneş mi batmış bu sabah
Her taraf ışık

Sessizce doğruldum
Üzerimde kedilerim
Pikeyi atmışlar yere
Gün öyle güzel ki eylül
Sular üzerinde 

Ben diye biri
Yedigöller'de sanki 
Yapraklara anlatır en güzel öyküyü
Kendinden sakladığı

Kendinden sakladığı

Kendinden sakladığı öyküleri var onun

Yazarsa olmaz
Anlatırsa hiç olmaz
Kendine de saklamaz
Kendinden sakladığı öyküleri var 

Gelir gelmez dünyaya
Anladı
İşi gücü öykü olacak
Sular üzerinde koşacak
Renklere inanacak
Tek bir renge inansa içim yanmaz
Her renkte binlerce öykü duyacak
Yedi bin öykü ile nerelere sığacak

Yasemin Şenyurt
05.09.2019
Ankara