Kendime çayın ve hayatın tadını kanıtlamam gereken
günlerde diyordum ki neden yorgunum?
Hızlı hızlı giysilerin içinde dolanıyor, düğüm
oluyordum.
Hızlı hızlı hamburger yiyor, düğüm oluyordum.
Hızlı hızlı insanlara çarpıyor, düğüm oluyordum.
Sanki düğüm olmak marifetmiş gibi anlatıyorum ama o
sıralarda düğüm olmaktan başka çözüm yoktu.
Merak ettiğim, öğrenmek istediğim, araştırdığım her
konu yaşama ve anlama ihtiyacımı, iştahımı çoğaltıyor, uykumu azaltıyordu. Uyku
azala azala lokma kadar kalmıştı ki bir sevda masalı yazacak duruma geldim.
Uyku azala azala düşlerimi yontmaya başlayan bir heykeltıraş olmuştu.
Sevda masalı “bir varmış, hep varmış, hep olacak” diye
başlıyor. Düşlerimi yontan, şekillendiren
heykeltıraş çaktırmıyor ama neşesi yerinde. “Bana da öğret şu işi, zamanımı
veririm, ilgili de olurum, yeter ki öğret” dedim ama hiç oralı olmadı.
Uykunun azaldığı yetmiyormuş gibi heykeltıraşlığa
soyunması ve benim kalbimi kırmaktan çekinmemesi beni sinir ediyordu.
Diyordum ki :
Bir şeyi biçimlendiremiyorsa bu yürek neden çarpıyor?
Böyle düşündüğüm bir akşam bir adamla karşılaştım,
ıslık çalıyordu, elleri ceplerinde. Tanımadığım halde ona bu
soruyu sormak istedim. O bana “sen düğüm olmuşsun, bu halde yüreğinle ilgili
karar vermen çok güç” dedi.
Peki dedim ve uzaklaştım.
Uzaklaşmadığımı anlamam geç olmadı.
Aklımın, ellerimin, yüreğimin düğümü yağmurla çözüldü.
Çözüldü işte o an.
Yasemin Şenyurt
22.02.2017