29 Nisan 2013 Pazartesi

Ne zaman?

Duyamadığımız çığlıklarda boğuluruz...

Kaç yardım çığlığını duyamıyoruz?

Yüzdüğümüz denizde boğulan insanlar var.

Ne zaman ve nasıl duyacağız/anlayacağız birbirimizi?



28 Nisan 2013 Pazar

aklımı karıştırıyorum :)




İstanbul'da Olmak

İstanbul'a Negri geliyor diye yollara düşerim. İstanbul'da bir başka güzel oluyor
insan. Yazın ilk günlerinde bir başka güzel oluyor aklım, duygularım...

















İstanbul'a gelip sadece Negri'yi görmek olmaz. Kanlıca'da babamla buluşmadan da
olmaz. Selin ile İstiklal'de oturmadan, söyleşmeden hiç olmaz. Bakırköy'de Nilgün
Teyzemli, Nesli Ablamlı, Sabahattin Amcamlı ve Sedalı günler geçirmeden olur mu?
Olmaz...

Denizin kokusu çekilir çekilir ciğerlere. Gökyüzüne bakılır. İnsan olmanın tadı
ve tatsızlığı çekilir olur böyle zamanlarda. Bütün hücrelerinde duyduğun
ve duyarsızlaşamadığın bir hayattır şimdi söz konusu olan. Ve her şeye rağmen
özlenir Ankara...

Sırrının beni nasıl karşılayacağı düşünülür. Mor defterin nasıl temize çekileceği
dert edilir. Ankara'daki arkadaşlarım özlenir.

Bir yaz gününde belki de en çok özlediğim Tomris Uyar'ın Bir Uyumsuzun
Notları'nı yeniden okumaktır. Belki de en çok özlediğim "söylenmemiş sözler"
dir. Yazılmamış mektupları da özlemiş olabilirim.

23 Nisan 2013 Salı

Dünyasız kaldım!

Dünyasız kaldım...Bir başıma!
Berkeley'in solipsizmini bilmesem...




Bilmesem tutunacağım!
Dünyasız kaldım.
 
Bir şiir okundu rüyamda.
Şairini söylemediler.
Anlam anlam diye debelendiğim şu ilkbahar gününde
Anlama karar verilemez dedi Derrida
 
 

22 Nisan 2013 Pazartesi

ARAF

Gözümde büyüyen delikten içeri kaçtı o ve diğerleri. Onları saklayacaktım. Eğer bir gün yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiden düşersem –yaşama ya da ölüme doğru- adımı yeniden koy anne.  Çünkü her şey yabancılaşıyor. Kendi adım karşısında bile şaşkınım. Geçmişin bütün kokularını ödünç almışım ve iade edemiyorum. 
Koku nedir diye düşündüm. Ormanın uğultusu, yalnızlık ve gece olmasa kokuları hiç duyamazdık bana göre. Yaprakların, çiçeklerin yolculukları olmasa nasıl da zor gözükürdü tırmanmam gereken şu basamaklar?
İnsanız ve elimizde bir avuç dolusu mülk var. Neden paylaşamadığımızı ve neden biriktirdiğimizi bilmediğim mülk. Gözümde büyüyen deliğin tek nedeni o mülk. Gözümüzü boyayan reklamlar, alışverişe olan tutku, boş zamanda oyalanacak alışveriş merkezleri dum teke tek ve çıkırt da trıçk…
Ağlamayı unutuyorum. Ağlamaya doğru hevesli ama yorgunum.  Tıngır mıngır giden trende ağlayacak gibi olsam da vazgeçiyorum. Çok da değişken olan hava durumuyla ilgilenmiyorum. Üzerimde haki yeşili bir ceket var ve başımı cama dayayarak tıngır mıngır ediyorum.
Özlediğimiz ne varsa onlara kavuşacağımız duygusu sarıyor uykudan önce. Yaşama doğru düşecekmişim hissi mayhoş bir tat bırakıyor ağzımda. Hep arafta kalacağımı anlıyorum.

21 Nisan 2013 Pazar

Pharmakon

Sokrates Phaidros'un yanında getirdiği yazılı metinleri ilaçla (pharmakon) karşılaştırır. Bu pharmakon , bu ilaç aynı anda hem deva hem zehir olabilen bu iksir, daha o anda tüm muğlaklığıyla söylemin vücuduna girer.
*theuth miti: sıra yazıya gelince : "Ey kral," dedi Theuth, "işte bir bilgi ki bunun sayesinde Mısırlılar daha bilgili  ve kendi geçmişlerini hatırlamaya daha istidatlı olacaklar. Belleğin de öğretimin de devası bulundu. "
 
Derrrida'nın Platon'un Eczanesi kitabını öneriyor ve Pharmakon adlı şiirimi paylaşıyorum.
 
 

 
şifa nedir?
robot değilsin ki  dedi bilge
ve böyle sorular zor
böyle sorular katmer katmer
böyle sorular kadını deli eder
her kadını edemez deli
şifa nedir?
zehir yoksa içinde
kadını deli eder mucizeler
mucize nedir?
felaket yoksa içinde
içimde hiç bilmediğim dilden şarkılar söyleyen birileri
ve büsbütün duymak mümkün mü?
büsbütün anlamak mı çözecek her meseleyi?
beni yanlışlıkla aradınız
şifa nedir diye sordum
beni yanlış anladınız
zehir gibi bir ayrılık
ve belki de yaşama bu kadar yakın bir yerde şifa gerekli değildir
 
yasemin Şenyurt/2013/nisan/Ankara

Belleğime Karışan Martı


zincirlerin ötesinde
denize yakın
konuşabilecek olsa da
sessiz kalırdı
bir adım bir sözcük bir ses karışsa
o an
uçardı
ürkek
göğe ve belleğime karışırdı

Çocuk...



fırçalarıyla
renk renk oldu
taşlar
anladım ki
çocuklar
yağmuru beklemez
gökkuşağını görmek için

19 Nisan 2013 Cuma

kanat terzisinin sorusu

http://www.youtube.com/watch?v=F6BRera0lSw

yerde oldum/gökte oldum/sormayın halim/ah başım duman/gönül uslanmayı bilmez/düşlerim gerçek/gerçeğim yalan/karlı dağların ardında biri yaşarmış...

siz de söyleyin bu şarkıyı...

hem bazen dünya "üç günlük dünya" değildir!

hem neden dert ediniriz ki bir başkasının bizden büyük olan derdini ve nasıl çözebiliriz ki?
biz insanız... piyano tuşu kadar değiliz. ondan olmasın sakın?

hem kendi söküğünü dikemeyen ben ne zaman kanat terzisi oldum? akgün Akova'nın şiiri olmasa mümkün olur muydu bu? Teşekkürler Akgün Akova...

Eylemi Olmalı İnsanın

 
"Kavramış ol, meraklı. İlhamın ya da telkinin seni itmesini bekleme ya da toplumun öpücüğünü alnında duymayı bekleme.Dikkat göster. Hepsi dikkat göstermektir. Dikkat canlılıktır. Dikkat seni diğerleriyle ilişkilendirir. O seni daha gayretli yapar. Daha gayretli kal."
 Susan Sontag
 
 
 
Hayatın gürültüsüne dahil olmak için ettiğimiz kavgalar ne kadar da komik kılıyor bizleri. Her şeyi bilme çabamız ve eğer bilirsek kontrolün bizde olacağını ve hiç kaybolmayacağını düşünmemiz ise trajik. Aklımızı dizginleme, yaşamımızı denetleme ve ilişkilerimizi kaç adımda nasıl düzeltiriz kitapçıklarıyla ne kadar da karışık gözüküyor hayat...Basit bir kazada ölüp gitmek istiyor insan. İntihar gibi bir eylemi kendisine yakıştıramıyor...Bir eylemi olmalı insanın. Hayatını sonlandırmaya yönelik değil de yeniden ve her an nasıl yazabilirim öykümü diye dert içinde olmalı insan. Öykünün içindeki bir sözcük iyileştirebilmeli zamanın açtığı ya da kapatamadığı yaraları. Öykü üzerinde düşünürken martıların seslerini duymalı insan. Martılar her şeydir ama ben bir martı değilim ki diye gelişebilir bir öykü. Gelişebilir ve kendi olanaklarımızın farkına varabiliriz. Bir eylemi olmalı insanın. Kendine ait ve tutkuyla sarıldığı bir eylemi olmalı. Tüm dünya ona sırtını da dönse o eyleminden vazgeçmemeli...İnanmalı ki o eylem onu kendisi yapacaktır ve kendisi olmadan yaptığı her şey ona yabancı olacaktır. Anne de olsa öğretmen de olsa eğer o eylemden vazgeçerse bilmelidir ki kendine ve başkalarına iyiliği dokunmayacak. O eylemin ne olduğunu nasıl kendisi bulmuşsa o eylemi sürdürmenin -hem de bütün karşısına çıkan engellere rağmen- yollarını da bulacak ve kendini gerçekleştirmiş olacak.  O eylemin arka planındaki düşünceler ve tutkular önemlidir. Eylemini gerçekleştiren insan en başta nedenini açık seçik kendisine anlatabilmeli.
yasemin Şenyurt/2013/Ankara

14 Nisan 2013 Pazar

Şiir hiç biter mi ?









Lale Müldür şiiriyle merhaba demek istedim en önce.


Gerçekten bir şey oluyor burada. Gizemli bir şey.

Bir denizaltı kadar görkemli ve garip.

 

Gri bir günde camlardan yağmuru seyretmek.

 

Saydam yusufçuklar yavaşça uzaklaşıyor ve beni

 

sana getiriyorlar topaz tapınaklarda.

 

Sen bir güneş tanrısı gibi gülümsüyorsun.

 

Biliyor musun kaç yıl tek başınaydım ben

 

karmaşanın içinde. Bir türlü tutunamıyordum işte.

 

Bir tek senin yanında yürümüştüm ben

 

topaz bir günde ve suya yakın.

 

Geceleri üstümü örterdin. Sonra konuşmazdın hiç.

 

Uzun süre konuşmazdık. Gözlerinde kaybolurdum.

 

Bu suskunluk anlaşılır bir şeydi. Deniz

ve karanlık yerlerden geçen bir nehrin sessizliği gibi...

 

 

Biliyor musun bir şey oluyor burada. Garip bir şey.

 

Bulanık bir suda yokoluş gibi.

 

Gözlerimde beyaz kelebekler uçuşuyor

 

ve beni kendime getiriyorlar yavaşça

beyaz odalarda...

 

 

Unutuşum başka bir sendi. Ben ölüyordum Tropiko.

 

Unutuşun beyaz romansıyla ölüyordum.

 

Söyleyecek başka bir şeyim yok artık.

 

Unutmak istemiyordum oysa.

 

Güzel kalan yaralarda vardır çünkü...

 

Limon kokulu, yağmurlu kadınlar vardır.

 

Hiç unutmayan kadınlar vardır... limon kokulu...

herşeye rağmen... yağmur kalan kadınlar vardır...

Ben iyiyim şimdi sen nasılsın?...
 
Lale Müldür şiiri  sabaha karşı okununca bir başka güzel...
Şiir hiç biter mi?
Bittiğini düşündüğümüz şiirin bir başkasının gözlerinde yeniden başladığını
görmedik mi?
Şiiri bitir diyorlar. Şiir hiç durmadan başlıyor.
Başlangıçları düşünüyor şiir.
Şiir hiç biter mi?

Ne renktir mavi?


 


Deniz kıyısını özledim

Sakin ve mavi her ayrıntıyı

İçine usulca alan

Serinliği fular gibi boynuma dolasam

Yüzüm ilkbaharın ilk harfi gibi dursa

Eğilsem kök olsam

Uzansam yeşil erik

Olmanın güzelliğini duysam yeniden

Tüm sıkıntılarıyla duysam

Deniz kıyısında biz hiç oturmadık

Yine de orada capcanlı duyduk denizi

Capcanlıydı her ayrıntı

Şimdi onlara anı demenin olanaksızlığı

Yine de biz deniz kıyısında

Senin açtığın kitabın sayfalarına bakıyoruz

Munch’un çığlığını duyarak

Ve sonra

Denize düşüyoruz

Çocukların şaşkınlığına gülerek

Ve sonra

Hep mi mavi olacak

Sıkıntı mı tedirginlik mi?

Nedense duyuyoruz hep

Bizim oturduğumuz “masa da masa”

Düşündüğümüz şeylerde tuhaflıklar

Kalbimiz yok sanki

Büsbütün maviyiz şimdi

Mavinin kalbi olmaz

Mavi ne addır ne de sıfat

Ne renktir ama şu mavi?

13 Nisan 2013 Cumartesi

uzaklaş- an


Çok mu geç ?


Buz bulutuna çarptım

Tabiatıma küfrettim

Yine de yeşil çimenler

Yine de mavi deniz

 

Küf tutuyor ruhum

Dumana çarpıyorum gidip

Yanlış bir soluğum

Tüm bedenim huysuz

 

Reçel kavanozu devrildi

Dünya dar ve cehennem yok

Cennet hiç olmadı

Tabiatıma küfrettim

 

Böyle yalancı olmamalı

Bu kadar kokmamalı

Dilimden düşmeyen bir maske

Parmaklarım diken gibi

 

Çağırıyor hep çağırıyor hep çağırıyor hep şeytan

Düşüme  intihar giriyor

Garda ya da bir avuç birada ölüyorum

Yaralı şimdi bütün dualarım

 

Yalnız ve devrik cümleler gibi

Dostoyevski de dost değil şimdi

Bütün anlatılarda buz bulutu

Bütün kötülükleri içime çektim

 

Tabiatıma küfrettim

Attila İlhan’ın sesinden Kaptan şiirini dinliyorum

Kaptan 1, 2, 3 dört ve beş

Loş ışıklar ve ölüyorum

Ölüyorum ve ışıklar sıska

Sıska diye diye gülüyorum

Ölüyorum

 

Aşk kötülemek değildir ne ölümü

Ne hayatı

Aşk kötülemek değildir

Ne başkalarını ne kendini

Yorulmasına yorgun

Kahrolurcasına kahırlı bir şeydir yaşam

 

Tabiatıma küfrettim

Ruhum küflü

Bilmiyorum neden bu böyle

İyi olmak için çok mu geç?

hayat sandığı


bugün şiir mi selin?


10 Nisan 2013 Çarşamba

Biricik


Her insan biriciktir ama bu günümüzde unutulan bir genellemedir. Unutulan genellemeleri seviyorum ve sanıyorum en sevdiğim unutulan genelleme her insanın biricik olduğudur. Biriciklik vurgusuna son dönemde Benjamin’in Pasajlar kitabını okurken rastladığımda günlük hayatta her kişinin ya da her olayın biricikliğini göremememize neden olan sıkıntılar olduğunu düşündüm ilk önce.

Kendine özgü durumların genellemelere sokularak değerlendirilmesinden duyduğum rahatsızlığı psikoloji öğrencisi bir arkadaşımla paylaştım ve o bana günlük hayatta genellemelerin önyargılara yol açtığını ancak bilimde genellemeler yardımıyla özel için bir şeyler yapılabildiğini söyleyince biraz nefes aldım.

Nerede ve ne zaman ve nasıl davranmamız gerektiği konusu çok hassas bir konu. Bu hassas konunun içinden bir çırpıda çıkabilmek mümkün değil.

Yaşamak incelik ve hüner isteyen ciddi bir uğraş. Dilerseniz yaşam sizin için bir terapi alanı olabilir. Bu terapi esnasında genellemeler yaparak insanlarla diyalog kurmazsanız terapiden mümkün olan en yüksek yararı elde edebilirsiniz.

YENİ

 
Martıya gücendim
İşaretleri izledim
 çocuktum
İki ya da üç yaşımda
Çocukluğumdan gençliğime
Lila Sokağında hep yaşlı hep hüzünlü ağaçlar
Kimsenin inanmak istemediği hayallerim  hep yaşlı ve uyumsuz
İsmim ne tuhaftı
Aynam ne kadar yabancı
Herkesin inandığı şeyler söylemedim
Hiçliğin içinde uyurken söyleyemezdim
Gökyüzüne yalan söyleyemezdim
Gözlerim bu yüzden kalabalık ve ıssız
Şarkıların geçtiği bir öyküden bir mavi öyküye
Tüm yalanlar bana yabancı şimdi
Doğrular aldatıcı
Yeni şeyler söylemek lazım
Yeni ve kararlı
Dünya değişmesi gerekli yerdir
Eski ve aldatıcı
Yeni şeyler söylemek lazım
Yeni, anlaşılır ve ışıklı
 

5 Nisan 2013 Cuma

Röportaj

Sevgili Okurum,

Sizinle internet kanalıyla buluşuyor ve paylaşımlarda bulunuyorum.
Bu paylaşımım linkler yardımıyla olacak. Bakalım nasıl bulacaksınız?
Düşüncelerinizi paylaşmanız beni mutlu edecek...



http://www.gazetebilkent.com/2013/03/26/sizofreni-odaginda-ikili-uclu-mucadele-bolum-1/#respond

http://www.gazetebilkent.com/2013/03/27/sizofreni-odaginda-ikili-uclu-mucadele-bolum-2/

http://www.gazetebilkent.com/2013/03/28/sizofreni-odaginda-ikili-uclu-mucadele-bolum-3/

Gecenin Üçünde

 

Gecenin üçünde  uyanırsanız bilirsiniz sizi bir anı  uyandırmıştır. Gecenin üçünde uyanırsanız içinizde düşlerden güzel  bir an başlar.  Dile gelmeyenler uyandırmıştır sizi.  Günlüğünüzde yazılmamış beyaz sayfalar vardır. Sadece tarihlerinin yazılı olduğu bembeyaz sayfalara dokunur ve uyanırsınız.
Yağmurun başlamasına yakın havadaki kokuya ya da sabah olmasına yakın gökyüzündeki renk şölenine duyarsız kalamazsınız.
Bıçağın kemiğe dayandığı anlardır.
Bir şarkının sizi sarıp sarmaladığı nadir zamanlardır.
Deniz sizden  uzak değildir artık.
İstediğini z an istediğiniz şekilde başınız döner.
Başınızın dönmesi memnun eder gözlerinizi.
Bütün dünyanın uyuduğu saatlerdir. 
Daktilonun sesini duyduğunuz buz gibi bir gece gelir aklınıza.
Daktilonun sesi ilk defa korkutmuştur.
Siz daktiloyu da gramofon kadar seversiniz.
Güvercinlerle dolu bir meydanda yürürken  aklınıza gelmesin bu korkum.
Çılgına dönmüş bir kadının iç üşümesini kaç kişi bedeninde hissedebilir ki?
Gecenin üçüdür  ve su içip yatağınıza dönemezsiniz.
Saçları ilk defa kesilecek olan bir kız çocuğunun saçlarının acımasından korkması ne kadar da gerçektir.