31 Mayıs 2016 Salı

Öyküsü Muamma

ÖYKÜSÜ MUAMMA



Faydasızdı açıklamak
Zarif elleri içine kapandı
Faydasızdı ağlamak
Düşünceli bakışları içine kapandı
Garip mi garip konuştu
Anlaşılmıyordu
İçine kapandı düşünceleri
Kırık kırık gülüyor
Yarım yarım bakıyordu
Ne kadar insan varsa dünyada
Onların sorunlarını yüklenmiş kadar yorgun
Bir çocuk kadar haylaz
Anlaşılmıyordu
Adını biliyordu
Öyküsü muamma
Çayından bir yudum aldı
İçinde kırıldı çay bile
Adını biliyordu
Öyküsü muamma
Elbette bir gün bilecek öyküsünü
Onu gerçekten dinlerlerse
Açacak içini
Uzatacak elini
Söyleyecek şarkısını
Zarif
Cesur
İnce

Yasemin Şenyurt

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Kem Küm





bulut taşıyan bir kayıktım
gecenin en ayığıydım
kağıttım mavi
eskiler aldım
eski demeye bin şahit isterdi

bulut taşıyan kayıktım
şiirler taşıyan kanatlarım
renkleri yorgun kitaplarım vardı
tuhaftı

bir şarkı mırıldanırım
dalgınlığıma çarpayım
yalanlarımı
kusurlarımı yuttum

nefes almak istedim
üstelik masum
üstelik özgür
kırık kalbime aldırmadım
bulut taşıdım 

biraz zencefil yuttum
biraz da bal
iyi insan oldum
nasıl yoruldum
hamaklara kuruldum
olmadım
kurudum

gözleriniz ne güzel dediler
kem küm
siz nasılsınız
kem küm
özledim
kem küm
bulut taşıyan kayıktım

bir kutunun içinde
eski oyuncağım
bir haller olmuş gözlerime
kem küm
bu şiirden gideyim
belki bir işe yararım
çamaşır falan asarım
kem küm

canım kaf dağı 
canım kaf dağı
canım
yamacında kem küm

yasemin şenyurt

27 Mayıs 2016 Cuma

Yaralı Gemi




Yaralı bir gemiyim. Deniz diye sayıklayan yaralı bir gemi...Ayrılığı da bilirim sevdayı da ama öyle kolay kolay uzanamam kaleme. Acıyı da bilirim mutluluktan da anlarım biraz ama öyle kolay kolay anlatamam hangisi hangisidir. Ben dilimi çıkarırım kendime en çok kendime...Göz kırpamıyorum diye üzülürüm bazen. Eşyalarla konuşurum hem de öyle tozlarını alırken falan da değil. Yıldızlarla konuşurum hem de öyle bilgiç bilgiç değil. Akıl sorarım kedilerime hem de inanırım en bana yakın cevabı vereceklerine. Ben yaralı bir gemiyim gerçeği de düşü de deniz olan. Hangi yolu seçeceğime yüreğimi dinleyerek karar verdiğimden bu yana yaralanırım ama bilirim ki ölebilir de insan bu yolculukta. Göz kırpmayı çok isterdim biliyor musun? Dilimi çıkarırım tüm anlamsızlıklara ama öfkelenmem. Denizi sayıkladıkça kendimi tanırım ve farkına varırım ayrılığın sevdaya neler kattığının...
Yasemin Şenyurt

23 Mayıs 2016 Pazartesi

Seslenemedim






Ellerim yara bere içinde kalmıştı. Ufak bir kaza sonrasıydı. Avuç içime bir can erik bıraktın ve gittin. Giderken seslenecektim sana ama ismin içimde bile titrerken nasıl sese dönüşürdü ki?

Yasemin Şenyurt

21 Mayıs 2016 Cumartesi

Adı Olmayan Öykü




İnsan kelebekli elbisesini giydiğinde bir kelebeğe dönüştüğünü zannediyor ya bir terzi ruh hallerinden hiç habersiz değildir bence...Bir terzi ruhun mimarı olduğunu da düşünebilir. Ruhun mimarı olan bir terzi ile hiç tanıştınız mı? Ben tanışmadım ama tanışmak ve koyu bir sohbete dalmak isterdim. Durduk yere insan kendisini bir nota, bir ağaç zanneder ve yaşamını yeniden görür ya ben de bu öyküde yaşamı yeniden gördüm. Bir terzi kişinin ruhuna en yakışan rengi de bilir ve renkleri, düğmeleri, iplikleri ile zengindir. Deli gibi bir oraya bir buraya koşup dururken aklıma nereden geldiğini bilemediğim ama öğle uykusu kadar tatlı olan bu öyküye bir ad bulacak değilim. Bu öykünün adı olmayacak. Bazen kendimi şair zannediyorum ama ne şairim ne ressam. Ne mimarım ne terzi... Bir öğrenciyim ki diplomalarını çekmecelerde bırakmış ve öğrendikçe içinde bahçeler bulan. Bir öğrenciyim ki kepi gökyüzüne atacağı sırada yeniden üniversiteye başlayan. Bir öğrenciyim ki kaydını dondurmuş ama aklında fikrinde mezun olmak olan. Bir öğrenciyim ki terzilerle, marangozlarla, kaptanlarla konuşabilse mezun olacak...

Yasemin Şenyurt

19 Mayıs 2016 Perşembe

Uzun Süredir




Uzun süredir  bir yolculuğa çıkmaya hazırlandığımı söylüyorlar. Farklı renklerdeki kağıtları kesip onlara yeni bir biçim vermeye çalışıyorum. İçsel gerçeklik ile dış gerçeklik arasında gidip gelen hayatlarımızda durup kendimize sormayı ihmal ettiğimiz en önemli sorunun ne olduğunu bazen o kadar iyi biliyoruz ki...
Uzun süredir evimden uzaklaştığımı ve bir öykünün içine yerleşmeye çalıştığımı söylüyorlar. Farklı renklerdeki tüpleri palette karıştırırken bir tuhaf oluyor içim. Alışkanlıklarla bağlandığımız yaşamda bin parçaya dağılan bir bardak gibi oluyoruz ve her parçamız "bana dokunmayın" diye seslenmiyor mu bazen? İçsel gerçekliğim son zamanlarda bana öyle şeyler söylemeye başladı ki ona cevap yetiştiremez oldum. Uzun süredir bir yolculuğa çıkmaya hazırlandığımı söylüyorlar. Asıl yolculuğumun dış gerçeklik ile içsel gerçeklik arasında olduğunu söylemeye hazırlandığım sırada bakıyorum ki bütün dinleyenler apar topar ayrılmış salondan. Biraz daha kalsalardı ne olurdu sanki diye hayıflandığım sırada arka sırada oturmuş o kadını gördüm ve yutkundum. Yanına gitmek ve içimden geçen cümleyi ona söylemek için hamle yaptım. Kadının gözleri o kadar ışıl ışıldı ki ve o kadar sakindi ki "merhaba" diyebildim. 

Yasemin Şenyurt

Nice Nice Yıllara Mustafa Kemal Atatürk




Yüreğin gelecek derdi
Alın teri ve düşünce ile

Aklın Cumhuriyet derdi
İlim ve sanat ile

Yüreğin barış derdi
Yurtta ve dünyada

Çocuklar var bayramda
Yeni nesli emanet ettiğin öğretmenler
Ve gençler 

Kararlı ve istikrarlı olmak
Emin ve dik durmak
Bizi anlatacak

Mustafa Kemal Atatürk
Nice nice yıllara

Bilinçli ve özgür bir kadın 
Çalışkan ve umutlu bir erkek
Sevecen ve azimli bir çocuk
Teşekkür ediyor size
Nice nice yıllara diyor yürekten

Açtığın yolda
İlkeli ve bilgili
Yürüyoruz
Mustafa Kemal Atatürk
Yüreğimizde gelecek
Aklımızda Cumhuriyet

Yasemin Şenyurt

Saat 18:18



Her akşam saat 18.18 olduğunda yüreğim çocukluğumdaki gibi çarpar. Gençliğim söylenir durur. Anlam haritam dediğim günlüğüme notlar alırım. Çayımı yudumlarken kedilerimden biri gelip yüzüme şaşkın mı şaşkın bakar. O dakikalarda ben hep Ezginin Günlüğü'nü dinlerim. En çok da Alagözlü Yar...
Ankara'da yaşadığım için içim içime sığmaz olur. Dünyada olduğumu hissederim, Türkiye'de Yasemin Şenyurt olarak doğduğum aklıma daha çok gelir. Ben de bir zamanlar bu yaşlarımın, kitaplarımın hayalini kurardım. Bir zaman sonra bu zamanların da bir zamanlar olacağını bilmenin üzüntüsünü duyarım. Varoluşçu yazarları okuma isteğim akşamın bu saatlerinde daha belirgindir. Gerçekten daha gerçek olur duyumsadığım özgürlük böyle akşamlarda, bu saatlerde...


Yasemin Şenyurt

17 Mayıs 2016 Salı

Birlikte Çarpan Yürekler




Şizofreni Dernekleri Federasyonu Başkanı ve Mavi At Kafe Kültür Yaşam Ortamı'nın kurucusu Doç.Dr. Haldun Soygür'ün emekleri, donanımı ve şizofreni hastalığı hakkında birikimi ve biz dernek üyeleri ile kafe çalışanlarıyla kurduğu iletişimin bizlere kazandırdıklarından bahsetmek isterim.

Sempozyuma katılan dernek üyesi arkadaşlarımızın tamamına yakını yapılan oturumlarda bir soru yöneltti ve kendilerine verilen cevapları ilgi ile dinledi. Aynı zamanda bir oturumu dinlerken yanımda oturan bir arkadaşım bu soruyu sorayım mı diye bana sordu ve ben de "istiyorsan sor" dedim ve o bu soruyu sordu. Böyle toplantıları ilgiyle dinlemek, konuşulanları kavramak ve tartışmaya katılmak konusunda bize cesaret veren yıllardır Toplum ve Şizofreni Sempozyumu'nu düzenleyen ekip ve tabi ki Haldun Hocadır.

Her birimizin yaşamında ciddi sorunlar olduğunda ya da çok sevdiğimiz bir yakınımızı kaybettiğimizde bizi dinlemiş, anlamaya çalışmış ve yapabileceği bir şey olup olmadığını sormuştur Haldun Hoca. Yazmak söz konusu olduğunda da fotoğraf, resim, müzik söz konusu olduğunda da bizi her zaman yüreklendirmiştir. Yaşamımda dernek ve kafe olmasaydı diye düşündüğümde karamsar oluyorum çünkü dernekte ve kafede geçen zamanımın nitelikli olduğunu düşünüyorum. Nitelikli geçen zaman, üretkenlik, dayanışma, özgürlük sayesinde her arkadaşımın kendisini gerçekleştirdiğini farkediyorum. 

Sempozyumun sonunda söz alıp bir yazı okumak istediğimi söyledim. Yazıyı telefondan okuyacaktım ama telefon şarjdaydı ve sürekli tuş kilidiyle karşılaşıyordum ve insanların zamanını çaldığımı düşünerek ben paylaşmayayım bu yazıyı dedim ama Haldun Hoca itiraz etti ve paylaşırsın sadece sakin ol dedi. Meral Teyze heyecanlanma diye koşarak yanıma geldi. Bir de baktım ki yazıyı okumuşum ve sempozyum bitmiş.
Yüreğin çarpması güzel ama daha güzel olanı birlikte çarpması...
 
Yasemin Şenyurt

12 Mayıs 2016 Perşembe

MIRILTILI EV


Kedilerimi kendime benzettim sonunda diyordu arkadaşına. Arkadaşı pür dikkat onu dinliyordu. Pisi’ye burnumu yala diyorum ve o da çenemden başlıyor yalamaya diye devam ediyordu sözlerine. Arkadaşı ona bir soru yöneltecek gibi oluyor ama sonra vazgeçiyordu. Çakıl da gevezenin teki oldu son günlerde…Arkadaşı keşke benim de bir kedim olsa diye düşündü. Pisi ile Çakıl oyun oynarlarken ben de onlarla yuvarlanacağım nerdeyse dedi. Arkadaşı bir anda Pisi ile Çakıl’ı içine sokmak istedi ama bu isteğinden bahsetmedi.
Pisi ile Çakıl’ı mama saatlerinde mama kabının üzerinde görmen lazım dedi. Onlara süt verdiğimde de heyecanlarını görmeni çok isterdim doğrusu. Arkadaşı onu pür dikkat dinlemeye devam ediyordu.
Eve geldiğimde de neşeleniyorlar ve ev derli toplu olduğunda ruh halleri değişiyor adeta dedi.
Arkadaşı “birer çay daha içeriz değil mi?” diye sordu.
Sıkıldın mı anlattıklarımdan dedi o.
Uzun süredir bir sohbetten bu kadar keyif almamıştım, doğrusu dedi. Biri demli diğeri açık çaylar masaya geldiğinde evdeki her şey mırıldıyordu…

Masumiyet



Kekik kokusu başını döndürdü. Başını döndürdü muammalar. Bir yaz akşamının kusursuz kokuları diye yazdı kağıda ve kendi bileğindeki dövmenin ona çağrıştırdıklarını düşündü. Hayatında felaketi andıran ne varsa onlara yeniden baktı. Hayatındaki bütün çıkmazların anlamı olabileceğine ve bu anlamların farkına varırsa kendisini yeniden inşa edebileceğine inandı. Başını döndürdü muammalar ama öyle güzel dönüyordu ki başı içindeki hiçbir güç ona yabancı gelmemeye başlamıştı. Baştan ayağa titriyordu titremesine ama bu titremenin de onu zayıf düşüren bir tarafı yoktu. Saatler ilerledikçe kendisine söyledikleri ve ses tonu da o kadar güzel değişiyordu ki sonunda yaşadığı bütün karanlık günlerin vardığı yeri net bir biçimde gördü. Kağıdı karalayıp durmaya başlamıştı ama bu karalamalara rağmen okunaklı sözcükler vardı ve en okunaklı olan sözcük umuttu.
Kendisine yemek ısmarlamaya karar verdi. Sohbeti lokantada da sürdürebilirdi. Gittiği lokantada güzel bir masaya kurulup menü istedi. Garsonun gömleğinin beyazlığından gözlerini alamıyordu. Bu kadar beyaz olmamalı bir gömlek diye düşünürken yakalandı masumiyet düşüncesine. Masumiyet bazen insanı en olmayacak anda yakalayıp kendine çekebiliyormuş. Masumiyet bazen de insanı yorgun düşürebiliyormuş.
Yemeği geldiğinde kokular yine onu bambaşka bir dünyaya davet ediyordu. Ağır ağır ama iştahla yemeğini yerken çocukluğu kulağına şöyle fısıldadı: Masum olanlar belki daha çok yaralanır ve karalanırlar ama onlar gerçeği şiir okur gibi okuyan ve anlayabilenlerdir. Boğazına bir düğüm olarak yerleşen lokmalar onu masadan kalkmaya ve hesabı istemeye zorladı. İçimdekilerle sürekli konuşmamın beni öldürmesine izin verecek kadar masumum ben dedi kendini eve can havliyle atarken.
Evde bir yumak halinde duran hayatını gözden geçirmeyi yarıda bıraktı ve uyudu.

Yasemin Şenyurt





Beyaz Bulutun Peşinde





Belki bir beyaz bulutun çağrısına uyup geldiniz bu sessiz sedasız köşeye. Nasıl geldiğinizi bilmiyorum ama belki de derin nefesler almak istediniz. Yağmurun  penceredeki kıvrımlı görüntüsüne kapılmış gibi görünüyorsunuz. Belki de içinizi şu kırmızı taşa açmak ve kırmızı taşı cebinize atmak istiyorsunuz. Kırmızı taşın içinde bir hazine olduğunu düşünüyor da olabilirsiniz. Onun görünümü size bir öykü yazdırabilir. Nasıl da hüzünlüdür şimdi o uzaklara bakarak hatırladığınız kadın… Nasıl da hırsla açıyordur kalemini ve neler yazıyordur hayata dair… Siz belki de ağır ağır yürüdünüz buraya gelmek için. Siz belki de saatinizi denize atmayı tasarladınız ve bir daha hiç kimseye saati sormamayı düşündünüz. Gizemli bir yüzünüz var. Hüzünlü bilekleriniz ve dalgın ayaklarınız var. Saçlarınızın kokusunu ya da akışını yazıyor olmalı uzaklardaki kadın. Sessiz sedasız bu köşede son hırçınlığınızı hatırlıyorsunuz ve gözlerinize bir bıçak düşmüş gibi…
İmalı imalı konuşmuyor o kadın ve belki de ne zaman imalı konuşmayı denese kendinden nefret etti.  Saçlarına düşen akları seviyor. Rujunu dişlerine bulaştırmış yine! Komik olmaya çalışıyor ama beceremiyor bunu. Saç örgüsü desenli gri hırkasına sigarasının külü düşüyor ama umursamıyor. Belki bir beyaz bulut bulacak ve onun peşine düşecek kadın da… Bulutun onu getireceği yerde de içine daha çok kapanıp dişlerini geçirecek ellerine. Elleri acının tadını alıp o tadın tutsağı olmak isterken bir yaramaz çocuk geçecek karşısına ve kulağını çekecek kadının.
Ne yaptığını bilemeyecek uzun bir süre ne kadın ne adam. Uzun hem de çok uzun bir süre sonra öyle güzel kokacak ki bir kitap iki ayrı evde iki ayrı köşede kadın da adam da kitaba doğru uzanacak. Huzursuz ellerinden yere düşecek gibi olduğunda kitap onu hayatlarındaki en gerçek ve en derin aşkı kavrayamadıkları kadar güçlü kavrayacaklar. 

Yasemin Şenyurt

10 Mayıs 2016 Salı

Kiraz


Kirazla anlatılmaz
Aşk
Kirazla anlatılmaz
Ayrılık
Kiraz için için yer insanın kasvetini
Her heyecan aslında kiraz

Kirazla anlatamazsın
Sadece yutkunmuş olursun aşkı
Kiraz daha fazla olmaz
Derlerdi ve ben gülerdim

Kirazı düşününce
İçimde titrer onun adı
Ozanların bazıları bilir

Dilindeki tat
Yüreğindeki acıya karışır
Kiraz hem aşk
Hem ayrılıktır

Yasemin Şenyurt

Filozof mu Olacaksın?





MFÖ'den şarkılar dinlerken kendime dönüp dedim ki "ya bir de psikolog olsaydın..." Ve sonra yıllardır anlamadığım konunun özünü yakaladım: Felsefe okumamış olsaydım şu anda psikolojiden, yazmaktan, fotoğraf çekmekten uzakta bir yaşamım olabilirdi. Felsefe okumamış olsaydım şu anda düşündüğüm gibi düşünemezdim! Babamla birlikte üniversite tercihlerini yaparken babama ısrarla hukuk okumak istemediğimi söylemiştim. Babamla birlikte tercihleri yaparken Felsefe Bölümünü de yazmıştık. Ankara Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü kazandığında çok mutlu olmuştum. Felsefe bölümünde okurken çok güzel dostluklar kurdum. Müthiş derslere girdim ve lisans yıllarında özellikle son sene girdiğim Varoluşçuluk dersinde Sartre'dan Sinekler'i, Nietzsche'den Deccal'i, Kierkegaard'tan Korku ve Titreme'yi okuduğumda İYİ Kİ dedim...
yasemin şenyurt
10.05.2016

Pusula



Çok karıştırıyorum
Ne tarafa dönünce aşk
Ne tarafa dönünce deniz 
Siz boşverin kuzeymiş güneymiş
Pusulanız şarkılar olsun
Yasemin Şenyurt

Anlamın Coğrafyası



Bir çocukluğun vardı
Hayal ettiğim

Hayal ettiğim
Bir rüyan vardı
İçine kaçıp yaşadığım
Bir balonun vardı
Renklerini kıskandığım
Bir odan vardı
Derin ve gizemli
Sen varsın

Sen varsın
Muğlak sandığımda net
Net sandığımda muğlak
Sen
Allak bullak olup
Kendimi buluşum
Sen
Düşünceyle düşün en görkemli buluşması

Bir kelimenin
Çağrıştırdığı tüm anlamlar
Bir resmin
Açıldığı ve açtığı başka dünya
Yüzümün titremesi
Seninle var

Muğlaklığın tadında
Netliğin farkında
Anlamın coğrafyasında
Sarılınca geçen 
Titreyince sağlamlaşan 
Düşler var
Senin kurduğun düşler
İçinde olmak için bazen güneşi
Bazen kibriti taklit ettiğim
İçinde olmak için
Acının bütün şekillerini bildiğim

Ev benim için düşlerin huzurudur
Evlat benim için anıların anlamlara davetidir
Ben diye bir bütünlük olsa da
En sevdiğim sende dağılmak var

Yasemin Şenyurt

8 Mayıs 2016 Pazar

Annem İçin



Annem için söyleyebileceğim çok şey var. Beni benden çok seven ve sevdikleri için her anlamda varını, yoğunu vermekten kaçınmayan, dürüst ve hayatın inceliklerinin farkında bir güzel kadın...
Geçen yıllarda zorluklar yaşadık birlikte ama omuz omuza verdik ve çoğu zaman annemin olaylara mizahla yaklaşan yanı sayesinde karamsarlığı yendik. Annem öyle güzel bir insan ki bazen kendimi bile hayrete düşürecek şeyler kurup bunları annemle paylaştığımda o beni çok hem de çok güldürüyor ve ona gülerken aslında saçmaladığımı, kuruntulara kapıldığımı anlıyorum. İnce, şefkatli ve son yıllarda hayatı doyasıya yaşadığını hissediyorum ve annemin böyle yaşaması beni çok mutlu ediyor. Beni sarıp sarmaladığı o kadar çok anımız var ki hangi birini anlatacağımı bilemiyorum. Her şeyden önce senin varlığın ve senin sağlığın diyebilen annemin torunlarıyla ilişkisine de bayılıyorum ve kardeşime ve Muko'ya çok teşekkür ediyorum Umay ve Arya için. Muko'nun da anneler gününü kutluyorum.




6 Mayıs 2016 Cuma

Kırmızı Ayakkabım



Bugün de kırmızı olsun. Çılgınca düşlerim var hiç gerçekleşmeyecek olsalar da benim onlar. Günü tersten yaşamak var, akıntıya kürek çekmek var, sokaklarda şarkı söylemek var, balonlarla caddelerde yürümek, atlı karıncaya binmek isteyip soluğu dönme dolapta almak var. Denize dalmak, kumsalda hayal kurmak, dondurmanın külaha akışını görüp son anda yalamak var. Bugün de kırmızı olsun. Çocuklarla saklambaç oynamak, büyüklerle türkü söylemek var. Kitabı yarıda bırakıp kırmızı ayakkabılarınla dışarı çıkmak ve bir ağaca hayran hayran bakmak var. Dargın da olsan yorgun da düşsen cesur bir kadın olmak ve cesur kadına yakışır biçimde yaşamak var. Yüzünü yıkayıp çay içebildiğin her sabahta mis gibi ayrıntıları yakalamak var. Hayat yoklama aldığında sözde değil de gerçekten burada olmak için neşeye ihtiyaç var.
Yasemin Şenyurt

Yüreğiniz



Ellerinizi avcunuza dökersiniz bazen
Bazen de eğip bükemediğiniz bir bilektir yüreğiniz.

Yasemin Şenyurt

5 Mayıs 2016 Perşembe

Kasvetli Bir Şiir



Ne bir dileğim var
Ne de benimle konuşan melek

Ne bir yaşım var
Ne de benimle konuşan bir kuş

Ne kaygım var
Ne de evde bir kap yemek

Yine de bana inanırsın
Ne kalbim var
Ne gözlerim şimdi
Bir paket sigara dışında şarkılar var
Bir paket sigara dışında renkli bir örtü
Ne çay var evde
Ne sevgili bir yelek
Birlikte gülmek dışında tüm bunlara
Ne bir hayal var bende
Ne de bir hatıra

yasemin şenyurt

3 Mayıs 2016 Salı

Kahvem yine bitti




Bu yağmurun toprağa dokunuşunda neden bu dünyayı sarıp sarmalayan olağanüstü bir koku var bilmiyorum.Şu anda evde Cin Ali okuyamayacak kadar yorgun ama denize bir yıldız  kavuşturmuş kadar huzurluyum. Bazen bir bebeğin yürek atışını dinlersiniz ve hayatın mucizelerle örülü olduğunu düşünürsünüz ya ben de öyle düşünüyorum şu an. Kelimelerime sinen bütün sabaha dair kokulardan ben sorumluyum. Cümlelerime izinsiz giren umutlu havadan da sorumluyum. Gözlerime dolan yaştan ve yeni gireceğim yaşlardan da sorumlu olduğumu bilip bekliyorum. Bu yağan yağmurda müjdeli bir haber sezdiğimi de bilin istiyorum. Kahvem yine bitti...
Yasemin Şenyurt

1 Mayıs 2016 Pazar

5.Toplum ve Şizofreni Sempozyumu


Şizofreni Dernekleri Federasyonu tarafından bu yıl beşincisi gerçekleştirilen Toplum ve Şizofreni Sempozyumu'nun  konusu Gençlik ve Şizofreni: Genlerden Kantine.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Mahmut Esat Bozkurt Konferans Salonu'nda 14 Mayıs ve 15 Mayıs tarihlerinde gerçekleşecek olan sempozyum için facebookta etkinlik sayfamız mevcuttur. Aynı zamanda www.sizofrenifederasyonu.org sitesinden de bilgi almanız ve diğer etkinliklere ulaşmanız mümkündür.

Facebooktaki etkinlik sayfamız: 5.Toplum ve Şizofreni Sempozyumu


Şaire Bir Şey Olmaz




Bu şiirden İstanbul geçiyor
Vapurlar hiç olmadığı kadar beyaz
Şarkılar insanı bahara teslim ediyor
Şair iyi
Şair güzel
Şiirden kafası
Hiç kimse bu kadar sevemez
Bu şair kadar sevemez

Pijamalarını giymiş ev halkı
Bizim şair üstünü değiştiriyor hayatın
Bir panik havası

Bu şiirden İstanbul geçiyor
Deniz hiç olmadığı kadar derin
Gökyüzü fesat

Korkma
Şair yüreğini bahara teslim etmiş
Bahar bilir işini
Ağlaya ağlaya çöl olsa da şair
Korkma
Bi şey olmaz
Bizim şair kötüdür biraz

Şair kötü kalpli sayılmaz
Yine de kötüdür biraz
O zaman ona kolay kolay bir şey olmaz

Bir deyim sözlüğü
Bir de imla kılavuzu yok
Bir çuval inciri nereye saklayacak bilemez
Bir çuval inciri saklayacağım diye canı çıkacak
Dokuz köyden kovulmuş
Kötü kalpli sayılmaz
Yine de kötüdür işte biraz
Sevmez öyle şemsiye vesaire
Doluya tutulsa da
Şair kadına bir şey olmaz

Öldü deseler de kulak asmayın siz
Onuncu köydedir o ve belki kovulmak üzeredir
Dereyi görmüştür
Paçaları sıvıyordur
Tek bildiği deyimle kendini şair sanıyordur
Yine de kötü kalpli sayılmaz

Yasemin Şenyurt