31 Ekim 2016 Pazartesi

Çay Demlemenin Şiiri



Hişt hişt sesi gelmedi mi fena
dedik
diyoruz sürekli
Çay demliyoruz
Susamlar dökülüyor masaya
Çay demliyoruz
Serçeler konuyor omzumuza
Çay demliyoruz
Dönem ödevi bitiyor
Çay demliyoruz
Güneş doğuyor tıngır mıngır
Demliyoruz
Gemiler yüzüyor 
Çay demliyoruz
Çimenler yeşil
Çay demliyoruz
Kar beyaz 
Fokur fokur bulutlar
İçimizde bir dönme dolap
Takır tukur taşıyor çocukları
İçimizde bir postacı
Mışıl mışıl taşıyor mektupları
Çay sıcak 

Taşınıyoruz biz
Nereye diye soran olmadı mı fena
Çay demliyoruz
Bu akşam misafir dolup taşacak ev
Hişt hişt sesi gelmedi mi fena

Kalemi açacaksın
Saçını tarayacaksın
Zeytini süsleyeceksin
O arada devrilecek kalemlik
O arada ağrı sevinç olacak
O arada telli telli turna

Çay demliyoruz
Şekeri hazırlıyoruz
Kaşığı unutmuyoruz
O arada simitçi geçer belki

Yasemin Şenyurt

28 Ekim 2016 Cuma

Sakız Gibi Gömlek




“Ne dersem derim. Kimsecikler karışmaz. Birçokları sevinirler de, insanoğlunun insanoğluna yaptıklarını görüp de anlatmadığıma… Ne yapayım, benim zanaatım da bu, yazı yazmak. Yazı yazıp ekmek yemek. Yazmak demek, aklıma ne gelirse kağıda geçirmek değil elbet. Ama ben aklıma ne eserse yazan cinsindenim, ne yapayım?”
Sait Faik (Kırlangıç Yuvasındaki Kadın öyküsü)

Sakız gibi olmuştu gömlek, giyilemeyecek kadar düşseldi. Evin içi temiz temiz kokuyordu. İnsan yere basmaya kıyamıyordu. Işıl ışıl olmuştu masam. Yazılar yazılabilirdi ama ben masanın başında, bilgisayarın karşısında o gün çektiğim fotoğraflara bakıyordum. Çok fotoğraf çekmiştim, paçalı güvercinlerin olduğu fotoğrafı çok sevmiştim. Dönüp dönüp ona bakıyordum ki telefon çaldı. Telefonu açmadım. Gelecek zaman dilimine dair konuşamazdım. Geçmiş zamana dair sadece yazabilirdim. Telefon ikinci kez çaldı. Bu sefer açmamazlık edemedim. Şemsiyeni al, atkını boynuna dola, botlarını giy, on dakika içinde Kuğulu Park’da ol… Olmaz, işim var, zamanı değil gibi bahaneler bulmak aklımın ucundan geçmedi. Fotoğraf makinemi çantama güzelce yerleştirdim. Okuduğum şiir kitabını da koydum onun yanına. Birbirlerine özen göstereceklerini umuyordum.
Sakız gibi gömleğimi giydim. Dışarı çıkmaya hazırlanıyordum ki atkı bulamadım. Kıyafetime uygun, havalı bir atkı aradım ama beğenmedim evdekileri. Şemsiyeyi aldım, botlarımı giydim. On dakika içinde oradaydım soluk soluğa. “Atkın yok mu?” Var ama giymedim dedim. Yutkundum sessizliği. “Geçen sene gökkuşağı gibi bir atkın vardı” dedi. Kaybettim dedim. Öyle farklı baktı ki o an sessizce önemli değil diyebildim. O an bana istediği kadar kızsın, istediği kadar hırçınlaşsın sesim çıkmazdı. “Şiir kitabı getirdin mi” dedi. Hayır diyerek güldüm. “Söylemedim diye değil mi?” dedi. Getirdim getirmesine ama önce şu banka oturalım mı, soluk soluğa kaldım da…
O an sakin olmamın imkanı yoktu.
O an bulutların üzerinde durduğumuz doğruydu. Bank, çanta, araba sesleri, siyah kuğular, güvercinler, ekmek yalandı. Şiir kitabının kapağına dokunduk aynı anda. Çantayı yere koyduk. O an “dinlendin mi?” diye sordu. Hayır dedim yine gözlerinin içine baka baka. “Dinlenemeyeceğiz ikimiz de” dedi. “Haklısın” diyebildim…
Günlerden Pazartesi miydi, saatler neden akıyordu, dünya niçin   dönüyordu?

Yasemin Şenyurt


25 Ekim 2016 Salı

bengi dönüş

Fotoğraf: Yasemin Şenyurt


Eğer bengi dönüş bir döngüden, yani her şeyin geri dönüşünden, aynının geri dönüşünden ve Aynıya bir geri dönüşten ibaretse,onda şaşırtıcı olanın ne olduğu sorulabilir: Oysa bu, Bengi Dönüş'ün tam da olmadığı şeydir. Nietzsche'nin sırrı, Bengi Dönüş'ün seçici olmasıdır. Hem de iki bakımdan seçici. Öncelikle düşünce olarak. Çünkü o bize ahlaktan tümüyle kurtarılmış istencin özerkliği için bir yasa verir : Ne istiyorsam onu (tembelliğimi, oburluğumu,korkaklığımı ve erdemim gibi kötülüğümü de) Bengi Dönüş'ünü de isteyeceğim şekilde istemem gerekir. " Yarı istemelerin" dünyası, bir kere, yalnızca bir kere olması koşuluyla istediğimiz her şey elenmiş olur. Korkaklık, tembellik bile, Bengi Dönüş'leri istendiğinde, tembellikten ve korkaklıktan başka bir şeye dönüşürler: Etkin hale gelir, olumlamanın güçlerine dönüşürler.
Bengi Dönüş sadece seçici düşünce değil, aynı zamanda seçici Varlıktır. Yalnızca olumlama,olumlanabilecek olan geri gelir; sadece sevinç geri döner. Yadsınabilecek olan, olumsuzlama olan her şey, Bengi Dönüş'ün tam da bu hareketiyle dışarı atılır. (Deleuze, s: 37)

23 Ekim 2016 Pazar

Zihnim Kasımpatı



" Her şeye baktığını söylemiştik. Hiçbir zaman her şeye bütün kalbi ile bakmaması lazımdır. Öyle demeyelim: Denize baktığı, martıları düşündüğü, yelkenlileri seyrettiği halde onun içinde başka gözler, kafasında bir başka kafa vardır ki, asıl kafası, asıl gözleri onlardır. Onun başka dediğimiz gözleriyle kafası, bu deniz tarafına çevrilmiş sahici gözleriyle kafasından daha sahicidir."
Sait Faik

Bulamayan öyküsünü okudum. Ellerim ceplerimde dalgın kımıldadı. Zihnim kasımpatı... Lapa lapa kar yağıyormuş da ben şarkı söylüyormuşum. Bir mendil gibi bıraktım vücudumu yere. Yavaş yavaş doğruldum sonra. Eğriden korkup yola çıktım.  Otobüslerin durduğu o  mola yerinden düşsel şeyler satan bir küçük dükkandan bir tuhaf harita aldım ve gizli gizli çantama koydum. Telaşlıydım ama söylediğim şarkı beni tutuyordu. Yüreğim küt diye düşecek ve yüreksiz biri olarak yaşayacağım diye ödüm patlıyordu. Zihnim kasımpatı... Yanımdaki koltukta oturan yolcu film izliyordu. Yolcunun izlediği filmi ben daha önce izlemiştim. Ona filmin sonunu söylemek için kulaklıklarını çıkardım. Kadın sinirlendi ve bana bağırmaya başladı. O an yüreğim sonunda düştü ve korkudan eser kalmadı. Söylediğim, söylendiğim, söyleştiğim ne varsa unuttum. Lapa lapa kar yağdı. Mor, mavi, yeşil bir harita bulundu çantamda. Her şeyin suçlusu o harita diye düşündüler. Ben sadece filmin sonunu söylemek istemiştim. Başka bir mola yerinde yaka paça attılar beni otobüsten. Yüreğim çoktan düştüğü için ne korku ne heyecan duydum. İki ya da üç gün sonra evimde insanların telaşlı yüzlerini okumaya çalışırken bir doktor geldi ve "yüreğiniz burada" dedi. Yüreğimi yerine yerleştirmenin tek yolunun onunla konuşmak olduğunu söylediğinde gülümsedim. O gün de lapa lapa kar yağıyordu. Size yardımcı olabilirim eğer isterseniz dedi doktor. Gülümsedim yeniden ve yüreğime " istersen deli gibi çarp ama burada dur" dedim. "Burada dur" dedim usul usul ve belki yüz kez. Uykuya daldığımda yüreğim yerleşmiş olması gereken yere. Öyle anlattılar ve o günden sonra ne zaman deli gibi çarpsa hiç şikayet etmedim.  


Yasemin Şenyurt

19 Ekim 2016 Çarşamba

Anneannem Seslendi


Bir daha geçerlerse " Buyurun yahu, birer cıgara içelim" diyeceğim. Birbirimizi ancak tanıyoruz ama ne zararı var! Yarım saattir yalnız sineğin vızıltısını duyuyorum. İşte yunuslar geçiyor. Oh! Hiç olmazsa yunuslar geçiyor."

Sait Faik

Kendi Kendime öyküsünü okurken sırtıma kedim tırmandı. Anneannemin yıllar önce anlattığı masalları hatırlayamadığım geldi aklıma. Hele içlerinden birini baştan sona hatırlamayı o kadar isterdim ki... İlginç şeyler olurdu o masallarda ama o en çok hatırlamak istediğim bambaşkaydı.

Bir kağıdı düzleştirir gibi gözlerimi açmaya çalışıyorum. Anıların içinden geçerken burada olduğumu ve 2016 yılının Ekim ayında olduğumu söyleyecek bir e-posta. O e-postayı tekrar tekrar okuyacağım. Tek sözcük yazıyor o e-postada ama ben onu anneannemin masallarından en çok hatırlamak istediğime dönüştürüyorum. Hayal gücümün sapasağlam olduğu gün gibi ortada.

Tek sözcük yazıyor e-postada. Okunulabilir, cevap yazılabilir, düşünülebilir üzerinde ama o tek sözcüğü önce bir cümleye ve sonra bir masala dönüştürme isteğini makul bulmuyorlar bu devirde. Hayal gücünü küçümsüyorlar yaşadığımız bu devirde. Sırtıma tırmanan sarmaşık da olabilir yunus da. Her şey sıralı, doğru düzgün gitsin istiyoruz ve kare kare olsun istiyoruz. Masallar böyle değil iyi ki...

Anneannemin adı Şevkiye. Dayımın adı Mithat. Teyzemin adı Ayten. Annemin adı Nilüfer. Dedemin adı Kadir. En önce dedem ayrıldı bu hayattan. Emlak işiyle uğraşırmış. Rakıyı ve misafir ağırlamayı sevdiğini ama bizi her şeyden çok sevdiğini anlattı annem. Anneannem dedemi tanıdığında dedeme Zımbırtılı Kadir derlermiş yüzündeki sivilcelerden dolayı. Anneannem annesini ve babasını çok küçükken kaybetmiş. Onu halası büyütmüş. Bence anneannemi masallar da büyütmüş...

İnsan masallarla büyüyünce iyi kalpli oluyor demek geliyor içimden. Anneannem sesleniyor: "Sırtına tırmanan sarmaşıktan bahset diğer öyküde"...

Yasemin Şenyurt

17 Ekim 2016 Pazartesi

Aklım Van Gogh'da




“Tabiat, bir Van Gogh dehasıyla önümüze çizilivermişti. Şimdi Kınalı’nın bu yamacı hacimsiz bir şekilde, düz bir satıh gibi kayaları, renk renk toprakları, yeşili, beyazı, kiremit, gri rengiyle sisin içine büyük bir pano, devasa bir Van Gogh gibi asılmıştı.”

Sait Faik



Bir Kaya Parçası Gibi öyküsünü okudum. Kuşların cıvıltısının eksikliğini duya duya çorbama ufak ekmek lokmaları atıyordum. Mercimek çorbasının tadı da başka şeye benzemiyor doğrusu. Kokusundan insan türlü türlü dersler çıkarabilir. “Haydi, soğutma şunu” dedi içimdeki seslerden biri. Gözüm kararır gibi oldu. Gözümü dört açmam gerektiğini söyleyenlere kulağımı tıkayalı yıllar olmuştu. Başkaları kurnazlık ededursun diyeli yıllar olmuştu. Öğle saatlerinde bu mercimek çorbasını içiyorken aklıma türlü türlü oyun geliyordu. Saklambaç körebe, yağ satarım bal satarım, nesi var, yakartop, futbol ve niceleri…Oyunları düşündükçe her yaşımın aklımı biraz daha başıma getireceği beklentisinden dolayı sevdiklerimin yaşadığı hayal kırıklığına bakakaldım. Kaşlarımı çattım. Kaşlarımı çatsam kaç yazar… Aklım fikrim teneffüste. Okul bahçesinin en cıvıltılı yerinde kaşlarımı çatsam kaç yazar! Çorba iyi geldi. Teneffüste insan hiç asık suratla dolaşır mı? Derse girerken öğretmeni dikkatle dinle diye tembih etmişlerdi de ben o saatlerde de hayallere dalmıştım. Öğretmen adımı söyleyince tahtaya çıktım  ve aklım Van Gogh’daydı öğretmenim dedim. Bütün sınıf bana güldü. Derin bir oh çekerek yerime geçtim. Teneffüste aklın kimdeydi diye alay ederler sandım ama yanıldım. Derste yaşanılanlar unutulmuştu.

13 Ekim 2016 Perşembe

Öykünün Öyküyü Çağırması




"Seyahatler çekiyor içim. Dünya yüzündeki tuzlu sularda ışıklı vapurların gittiğini, Paris'te kırmızılı, yeşilli, turunculu işaret fenerlerinin bulvarlar boyunca akan köhne taksilere sis içinde yol gösterdiklerini; caddelerde, meydanlarda gotik binaların kayalar misali yükseliverdiğini; bisikletine tünemiş genç bir kadının türkü söyleyerek geçtiğini, pırıl pırıl matruş bir adamın pırıl pırıl bir bıçakla bonfile kestiğini; yalancı inciler içinde dolgun bir kadının Napoli'de, şarkılı bir kahvede fıstıklı dondurma yediğini; tayyare meydanlarının lokantalarında konyak içerek garip valizleriyle yolcular bekleştiğini; bir üçüncü mevki vagonda yaşlı bir adamın şehir içlerinden tren geçerken, gençken oturduğu kahveleri tanıyarak titrediğini..."

Sait Faik

Yandan Çarklı öyküsünü okudum. Güneşin havada duruşunu, bulutların şekilden şekle girişini, uçurtmanın gözden kayboluşunu, denize dalgın dalgın bakan ve şiir kitabının adının ne olacağına bir türlü karar veremeyen kadının kadraja girmesini beklemeyi sevdim. Cevizin kokusunu, yosunların kayganlığını, piyango biletine amorti bile vurmamasının kederini sevdim. Bir şarkıya tutunup çocukça tutturmayı, bir kedinin kıvrılışına hayran olmayı, defterin beyazlığını, zarfın açılışını ve içinden yıldızlar, gemiler çıktıkça deli olmayı sevdim.

Yasemin Şenyurt

11 Ekim 2016 Salı

yaşamla aramdaki duvarın yıkılışı



Yaşamla aramda örülüyordu duvar
Karşı koyamamaktım o yıllarda
Tek cümle kuramamaktım
Örülen duvarı yutkunur
Çiçekli belleğimle konuşamazdım
Gözlerim iki kere ikinin kaç ettiğinden habersiz
Uğultuların içinden kapardı alınganlığını
Kapardı tozlu raflardan kitapların sesini
O yıllarda iki kedim yok
Dışarı çıktım mı
İçerde olanı özlerdim
Koyulurdum sözcük sözcük bir not kağıdına
Ne zaman öykü oldum biliyorum
Şimdi çiçekli belleğimle konuşurum
Bana öyle geliyor ki öykü oldum
Yaşamla aramdaki duvarı yıka yıka
Tuğlalar gözümüzü korkutmuş olsa da
Fırından ekmek almaya gider gibi
Dil çıkarır gibi
Ağaçlara hayran kala kala
Martılarla konuşa konuşa
Duvar yıkıldı
O duvar yaşamla aramdaydı
O duvarın yerine biz incece bir düş koyduk
O duvarın yerine mavi umut koyduk
O duvarı yıkarken
Türküler eşliğinde
Çiçekli belleğimle konuştuk
Hata da ettik
Keşke de dedik
Yine de biz o duvarın yerine pencereleri olan bir şiir koyduk
Pencerelere gelen kuşlarla da konuştuk
Kuşların dediğine göre
Çocuklar çok sevinmiş
Duvarın yıkıldığına
O duvarın yerine çocuklar salıncak kurmuş
Sevinçleri bulut olasıya
Sevinçleri bulut olasıya
Yükselmişler

Yasemin Şenyurt

5 Ekim 2016 Çarşamba

Ayılmak Sersemliktir




Benim şu kendine akan parmaklarım
Şu yazdıklarına bakakaldın ya sonunda
Uçuyordun köklerinle
Köklerle uçmak zordu oysa

Nereye bıraksam gözlerimi
Orada durmaksızın konuşurlardı
Uçuyordun sırtın huysuz
Dizlerin gergin

Benim şu kulağı hep çınlayan gecem
Benim şu kirpiklerimde çakan flaş
Özlediğimi burnumu çekerek söylemem komik
Hıçkırarak anlatmam ayıp
Sarhoşluğum korkaklık

Ne dürüst olabilirim
Ne de doğru
Söz konusu sen olunca
Başkaları fasa fiso
Ben palavra

Açıkça
Kapattım kapılarımı
Sarhoş oldum
Düşüne dalarak
Düşüne durarak

Açıkça
Kapattım gözlerimi
Sarhoş oldum
Düşüne dalarak

Ayılmak günahtır şimdi
Günahtan da öte sersemliktir

Yasemin Şenyurt

4 Ekim 2016 Salı

Tekir Bir Kediydim Sadece



Tekir bir kediyim ben
Siyahı çok olan
Adını seven

En sonunda raylara oturdum
Oradan herkese baktım
Kimilerinin telaşını yoğurdum
Yoruldu patim

En sonunda raylara oturdum
Oradan kalbime giden yolu çizdim
Tüylerim yumuşacık
Başım sevilesi

Bir kalede sur oldum
Sur olma dediler
Kediler sur olamaz dediler
İnat ettim
Sur oldum
Dayanıklı

Nergis gibi koktum
Tekir bir kedi öyle kokmaz dediler
İnat ettim

Pek yorgundum
Tren raylarında
İstasyondakilere bir şiir uzattım
Bir kadın aldı ellerine şiiri
Göğe doğru yuvarladı

Şaşkın bakışların altında
Ne kadar kirletmişsem üstümü başımı
Tanıyamadı beni kardeşim

Kediydim bazen nergis kokan
Kediydim bazen sur olan
Kediydim hırçın ve o denli uysal
Kediydim halden anlayan ve o denli bencil

İstasyondandaki kadın şiiri göğe mi yuvarladı derken
Kadının adını duydum
Kabahat benim
Çok duyuyorum
Olacak gibi değil ama tuttum bu sefer de
Kokusunu duydum civardan gelen kahvenin

Perişan oldum
İnat ettim perişanlığımda
Perişan kaldım

Üstüm başım nergis kokmuyordu
Sur da değildim şimdi
O kadın göğe uzattığım bir buluttu
O kadın şiirdi
O kadın o şiirdi
Tekir bir kediydim sadece
Tüylerimi yalıyordum



Yasemin Şenyurt

2 Ekim 2016 Pazar

Senden Sana



Gökyüzümde biri keman çalıyor
Israrla

Dilek Teyze çiçeklerle konuşuyor
Su verirken

Uykumda ucu bucağı olmayan bir bahçe
Kanatlarım mavi

Kendime on sene önce yazmıştım
Çocuk çocuk bakma dünyaya

Şarkılar söylüyorduk birlikte
Unutarak kırık döküklüğümüzü

Gökyüzümde biri paletini düşürüyor
Dileğini tutabilirsin o halde

Biraz daha yakın olabilsem
Senden sana

Yanardağa dönüşen günlerime üflesen biraz
Ah desen

Şiirlerimi okusan
Kederin çoğalarak sevince dönüşse

Yasemin Şenyurt