31 Temmuz 2013 Çarşamba
26 Temmuz 2013 Cuma
"Seni Düşünmek Güzel Şey! "
Bir insanı sevmek nasıl bir eylemdir?
Öncelikle düşünceli olacaksın. Sevdiğin insana ve onun sevdiklerine saygı duyacaksın.
Öncelikle ince davranacaksın. Kaba olmak ve yüzeyde kalmak istemiyorsan ince düşünecek ve ince davranacaksın.
Yok yere kalp kırmayacaksın. Kimsenin kalbini kırmayacaksın. Bir insanı sevmek başkaları için de iyi şeyler istemek ve iyi hissetmektir.
Kendi aklına estiği gibi ya da canın öyle istedi diye hareket etmeyeceksin. Tutarlı, sabırlı ve olgun olacaksın.
Kendi sınırların olacak. Bir insanı ne kadar çok seversen sev sınırlarını kaybetmeyeceksin.
Bir insanı sevmek nasıl bir eylemdir?
Kendin olacaksın. Yapmacık, samimiyetsiz olmayacaksın.
Gülsen de ağlasan da duruşun olacak.
Duruşunu değiştirmek isteyenlere cevabın açık olacak.
Ölüm korkusu ya da başka bir korku sevgini alamayacak.
Korkacaksan en mühim korkun ona istemeden zarar vermek olacak.
Korkacaksan bir canlıya zarar vermekten korkacaksın.
Önce düşünecek ve sonra yeniden düşüneceksin.
Ne şarkılar dinlemek ne hediyeler götürmek ne de buluşmakta olmayacak aklın fikrin. Sevgin için önce kendi ayaklarının üzerinde durabileceksin.
Susacağın ve konuşacağın yeri bileceksin.
Bir insanı anladığını hissedersen çözdüm ve bitti diyemeyeceksin. Özellikle de sevgi duyduğun ve onun sevdikleri ve dolayısıyla sevgi duyanlardaki derinliği anlamak için okuyacak ve düşüneceksin.
Kendine iyi gelen her şeyi yapamayacak ve bu yapamıyor olmak durumundan sevinç duyacaksın.
Öyle bir eylemdir ki sevmek sen bile nasıl bu kadar sevdiğine zaman zaman şaşıracaksın.
Şaşkınlığından ağır basacak sevgin.
Sevginden ağır gelecek duyduğun saygı.
İnanç olacak bu sevgi ve sorgulamayacaksın.
24 Temmuz 2013 Çarşamba
İnsanca
Yapayalnız da kalsak terkedilmiş de olsak ya da kalabalıkların içinde yalnız da kalsak kendimizi oluşturabilmişsek güçlüyüz, sevgiliyiz, cesuruz ve masumuz diye düşünüyorum.
İnsanca olan biraz da çocukça olandır değil mi?
İnsanca olan biraz da delice olandır değil mi?
17 Temmuz 2013 Çarşamba
Ben Bu Kitabı Okudum : Göçmüş Kediler Bahçesi
Yıllardır elime alırım ve ilk öyküyü okumakta zorlanırım ama bu yıl zorlandığım hissinin üzerinde durmayarak kendimi diğer öykülerle buluşturdum. İyi ki de bu buluşmayı bu yaz yaşadım.
Kitabı bitireli üç ya da dört gün oldu ama etkisi yıllarca sürecek. Bilge Karasu’nun öykülerinin içine dahil oluşuma ve dahil olarak okurken yaşadığım acıya ve mutluluğa bakıyorum ve iyi ki daha fazla gecikmemişim diyorum.
İnsanın duyguları karıştığında bu kitabı açabilmeli ve bir öykü seçebilmeli. İnsan sevgi konusunda şaşırdığında ve kederin nasıl da sevinçli bir duygu olduğunu anlamak istediğinde mutlaka bu kitaptan bir öykü okuyabilmeli.
Öyküyü yaşatan yazarın diğer kitaplarını okuma düşüncesi tutkuyla yaşamıma girmiş bulunmakta. Her öyküye nasıl başladığına dikkat kesildiğim yazarın zekasına, inceliğine ve derinliğine ve o derinliği aktarırken başvurduğu anlatıma hayran kaldım. Öyküleri yazmak ve okumak kolay ama yaşatmak…
Zorluklardan, sevgiden, sabırdan uzaklaşmamak gerekiyor. Göçmüş Kediler Bahçesi’ni okumakta neden zorlandığımı biliyorum. Sevgiye ulaşmak için zorluklara sabırla katlanmak ve kendimizi dönüştürmek gerekiyor.
Bu yıl da bu kitabı bıraksaydım kitabı bana 2006 senesinde hediye eden dostuma, kendime ve gelecekteki her dostluğa haksızlık etmiş olacaktım.
Bu kitabın şu ana kadar okuduğum kitaplarla ilişkiye girmesi için onu kütüphaneme bırakacağım. İnsan olarak değişmiş ve dönüşmüş olduğumu hissedip kalemi ele aldığımda öyküyü yazmanın öyküyü yaşatmak için yeterli olmadığını bileceğim.
“Kirpiliğine bakmadan , şehirde yuvalandığı için yiğit; bir gece yuvasından çıkıp dünyayı öğrenmeğe kalktığı için de delice yürekli…” olmak dileğiyle.
Göz
Yağmur sonra yağacak
Önce yağmur yağacak
Yağacak yağmur
Duyuyorum bütün gözlerimle
Her şeyi görmek
İmkansız değil
Gördüklerimde tarçın kokusu var
Henüz içilmemiş sahlep
Henüz okunmamış şiir
Henüz çiçeğine bakıyoruz
Görmek bazen yaralıyor
Beni anlıyor olmalı diyorum
Henüz çiçeği turuncu
Siyah
Yeşil
Gözlerim bakmıyor
Yağmur damlaları,deniz ve gece
Kaybolduğum sis
Görülebilir her şey
Gülün ağzında
Anlaşılabilir her şey
Yine de
Henüz çiçeğine biz bakıyoruz
Bütün kusurlarıyla seviyoruz sevdiklerimizi
Öyle çok özlüyoruz ki bazen
Yutkunuyoruz
Yürüyoruz
Kokusunda duyuyoruz özlemi
Biz henüz anlaşamadık
Yine de henüz çiçeği büyüyor
Bütün duyduğum yabancı ve tuhaf seslerin kaynağı oluyor deniz
Gözlerim büsbütün yanıyor
Şüphenin rengi değişiyor
Gözlerimi saklıyorum senden
Çünkü ölüyorum
Şiir
Söyleme adımı
İçim titriyor
Gökyüzü maviydi deme mesela
Yağmurdan hiç bahsetme
Adımın yerine bir zamir bulunur
Dizlerimin bağı çözülmüş
Elbette bulunur ünsüz ve ünlü harfler
Kalbin sıkışması
Gökkuşağına bulaşması
Kafa atması bulutlara, otlara
Olur şey değil
Oluyor işte!
Ölüyor zaman denilen
Ölümsüzleşirken anlam
Adımla seslendiğin an
Anlamak zor
Olur şey değil
Alınganlığımdan eser kalmaması
Tek adım atmaya halimin olmaması
Gökkuşağına asılması
Hayata tutunması
Suyla tutuşması
Olur şey değil
İçim titriyor işte
Başka bir zaman bul
Başka bir şarkı için
İçim titriyor
Seslendiğinde
Adım ah!
Ah benim adım
Bütün sızım
Başka bir denizde
Kucaklaşırız ormanla
O zaman kuşlar rahat nefes alır
Rahat nefes
Rahat nefes
Ne fena çıkıyor olmalı sesim
Kalbim sıkışmasa
Konuşacaktım
2013 Temmuz Ankara
11 Temmuz 2013 Perşembe
Yaşama Sevinci
Bütün hayretini toplayıp bir çiçeğe verdi
Bütün gayretiyle
Gözlerinden yaş geliyor
Ağlamak denilemezdi tam olarak
Bakışmak bazen düştür
Rengini açmayı unutmuş koyu hüzündü
Yazdı ve saatlerden mavi
Gecikmek istiyordu her yere
Şairler olmasa!
Orada duruyor ve yüzmek istiyordu saatin içinde
Boğulduğunu duyurmayacaktı
Yardım istemeyecekti
Bütün olmak istiyordu
Saymaya başladı her şeyi ve sonra sessizliği
İnceledi ellerini bütündü
Koyu bir hüzündü
Güneşten korkuyordu şimdi
Şimdi dediğimiz kıpırdayan sayfalar
Bisiklet sürmeyi öğrenecekti
ya da
Felsefe kitapları alacaktı
Gözleri bütündü
Ağlıyor sayılamazdı
Ağacı duydu ve saydı ona doğru
Saydı sonra sessizliği
Bir büyük rakı şişesine baktı
Sonra kendine
Koyu hüzündü ve bütün
Gözlerini unuttu
Saati
Yazı
Bütün hayretini toplayıp
Bir çiçeğe verdi
Yasemin Şenyurt
10.07.2013
6 Temmuz 2013 Cumartesi
Farkındalık Uçurumundaki Taş-4
Lacivertti her yer. Yağmur bile lacivert yağmaktaydı. O taştan kimseye söz etmemeye karar vermişti. Zaten kimsenin taşlardan, taşların duygularından söz edecek zamanı ve isteği yoktu. Yüzünü yıkadıkça yıkıyor ama bir türlü uyanamıyordu. Bir türlü uyanmak istemiyor da olabilirdi. Dolabından lacivert bluzunu çıkarırken gözleri kamaştı. Her yer yeniden lacivert olmuştu.
Lacivert dünyadan bembeyaz bir bulut çalmak isteyen hırsızım ben dedi kendi kendine. Sinemaya gitmek bile içinden gelmiyordu. Konserler, tiyatro ve sergiler onun için hayatının vazgeçilmeziydi bir zamanlar. Son yıllarda sinemaya gitmek dışında hayata uzaktan bakmayı tercih eder olmuştu. Gömleğin rengi ya da tonu ya da düğmeleri hoşuna gitmemiş olacak ki onu yerine kaldırdı.
Sinemaya gidecek miyim gerçekten diye sordu kendine. Cevap alamamasına rağmen kendinden inatla sormaya devam etti. Belki de taşa sormalıyım diye bir düşünce hızla yaklaştı o dakikaya. Belki de o taşın duygularına çok ama çok güvenmeliyim.
Lacivertti her yer. Sinemaya bilet almış ve yürüyordu. Taşın yere düştüğünden ve kendisini bıraktığından habersiz iyi ki taşım var diye düşünüyordu. Taş ona yapabileceği en büyük iyiliği son kez yapmış ve ayrılmıştı.
Sinemada izlediği film yıllar geçse de unutamayacağı kadar derin izler bırakmıştı ve taşa teşekkür etmek istediğinde geceydi. Gökyüzünde lacivert havai fişeklerin izleri vardı.
Taş yoktu. Taşın yerine geçecek menekşeler olmalıydı.
Taş yoktu. Taşın yerine geçecek turuncu büyük balıklar olmalıydı.
Taşın yokluğunu hissettirmeyecek uğur böcekleri de vardır dedi ve ağlamaya başladı.
Çünkü taşın yeri doldurulamazdı. Çünkü o herhangi bir taş değildi.
Palet, tuval ve fırçalar ve boyalar aldı yıllar sonra. Paleti laciverde boyadı ve beyaz mı beyaz yassı mı yassı bir taşın resmini yaptı. Kahkahalar atıyor ve gözyaşlarını yutuyordu.
Salonun ortasında durdu bu çerçevesiz resim. Misafirler hep lacivert gömleklerini giyip geldiler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)