30 Ocak 2013 Çarşamba

ÖLÜMLÜ HALLER

Bu kış
bütün hatalarımı örtecek kadar
kar yağdı içime

Nice acıdan geçmiş
Nice yolcu
Mola yerinde
Buğulu buğulu söylenir

Gecikilmiş bir kahvaltıda
Düşüncelidir büsbütün sevgili

Sereserpe uzanmıştır ilkbahar
Bütün bedenime
Bütün bedenimde duyarım
Kolu kanadı kırık insanın yolcu halini
Bütün aklımla düşünürüm
Çalışan elleri
Yürüyen elleri
Selamlaşırım çöpçülerle
Gülüşünde saklı nice acıdan
Öyküler yazan çöpçülerle

Yaşımdan başımdan utanmadan
Akdenizli gökyüzü olurum
Ankaralı bir sokakta sokak lambası
Gül olurum
Yere eğilimli

Olmak
Sancılıdır biraz
Sancılıdır kırmızı

Yine de sıkıntılı değildir
Beklemek

Gül olup
Gül olup

Yine de ölümlü işte bütün bu haller

26 Ocak 2013 Cumartesi

Kara Balık


Anlatınca kendisini kara balık
Tenha bir yer aradım
Onu öpmek için

Her yerde ışıklar
İnsanlar
gördüm
kaçtım kendi gözüme
düştüm yollara

uzaklaştığımı anladım
ışıklardan
insanlardan
ama kara balık da uzaktaydı şimdi

hiç yağmuru öpmek isteyen bir çocuğa
imkansız dediniz mi?
kırdınız mı onu?

ışıklardan insanlardan kaçarken
tenha yerde bir başıma
kara balığı beklerim yıllardır

yıllardır onun sesini duyarım
yıllardır onunla uyurum
isterse hiç gelmesin
hiç bulmasın
karşılaşmayalım hiç

kara balığı öpmek için
uzaklaştığımı bilmesin kimse
gülsün herkes
uzaklığın aşkına
uzaklığın aşkına
benimdi bu öykü

kim diyebilir ki
sahte
kim diyebilir ki
abartı
benimdi öyküm
kara balığı öptüğümü söyleyecek yıllar sonra bir şair
kim diyebilir ki yalan

20 Ocak 2013 Pazar

AŞK,ELMA VE DÖNME DOLAP



İçinde aşk geçmeyen
Bir öyküye götür beni
Sevgili

İçinden aşk geçmemiş
Bir yüzü anlat bana

İçimden söylediğim
Aşksız bir şarkıyı söyle bana

Ankara'ya aşk dokunurken fırçasıyla
Kalbini yarıda bırakan ve yolculuklara çıkan
Bir kadını anlat bana
Şapkasının rengini söyle mesela

Sözcüklerin çaresiz kaldığı bir cümlede
Aşk koksun
Yine de sen aşksız güzelliklerden bahset
Hayret ve hayranlık ile

Yine de 
Yeşil bir elma heyecanlandırsın
Kumsaldaki farklı taş
Yine de 
Gülümsetsin seni
Ölümsüz aşk

18 Ocak 2013 Cuma

İyi Olma Sanatı!!!


   İnsanın her an içinde bulunduğu durumu değiştirme olanağı yoktur. Bu değiştirememe durumu insanı köşeye sıkıştırsa da  köşeye sıkıştırılmış olma hissinin gerekliliğini bilmeyenler de yok denecek kadar azdır.

   Hayat bizi köşeye sıkıştıracak ve nakavt edecek ki biz yeniden başlama gereği duyalım. Daha çok çalışalım, daha değişik açılardan bakmayı öğrenelim.

 Ömür dediğimiz şeyin değeri ilk başlarda pek belirsizdir hepimiz için. Zaman içerisinde ömrümüze o kadar bağlanırız ki ondan değerli başka bir şey belirleyemez oluruz.




Ömrümüzden taşan ve taştıkça yayılan olumlu ve olumsuz duygular sayesinde başka ömürlerle iletişime geçeriz.  İletişime geçtiğimiz bazı ömürler saysinde olumsuz duygularımızı değiştirme gücü buluruz.

Hayatın bizi köşeye sıkıştırdığı bir anda bir başka ömür “daha yeni başlıyoruz” demese ya da bizi kendi ömründe konuk etmese daha da zor olurdu kendi kendimize toparlanmak, yaraları sarmak, iyi olmak…

İyi Olma Sanatı diye bir kitap yazmış olsaydım ömürlerimizin kesişme noktalarına vurgu yapardım. Çünkü biz ne kadar yalnızlığı seçsek de ve yalnız olmak üzerine bir hayat kursak da bir başka ömür  gelip bulur bizi. Bu ömür bazen kendi yazdığımız kitaptaki bir kahramanın ömrü olsa da…

Bir başka ömürle ne zaman ve nasıl tanışacağınızı ya da o ömrün sizin hayatınızı nasıl etkileyeceğini bilmiyor oluşunuz size şu an acı gelebilir. Aslında hayat bir yandan sizi nakavt ederken bir yandan da size başka ömürlerle kesişeceğiniz yeni alanlar ve yeni yollar açmakla meşguldur. Bu nedenle ya hep ya hiç diye düşünmenin sakıncaları ortadadır. Bir olay ya da bir ömür baştan sona ya da her açıdan iyi olamaz. 

İyi Olma Sanatı diye bir kitap yazmış olsaydım içinde şu cümleye mutlaka yer verirdim: Ömürlerinizin başka ömürlerle kesişme ihtimalini sevin. 




15 Ocak 2013 Salı

Mutluluk seçimdir

Duyduğum en güzel şarkının hatırı var
İçtiğim en tatlı çayın tadı var
En derin sohbetin izleri var
En anlamlı anıların canlanması
Yarınların seçimlerimizle daha mutlu olması VAR

mutluluğu seçmemiz her zaman mutlu olmamız anlamına gelmez AMA mutluluğu seçmemiz mutlu olmak konusunda ne kadar kararlı olduğumuzu gösterir...

Şeftali Kokan Gülümseme






 Tenime işlemiş şiirlerin özünde aşk vardı. Özünde aşk vardı denizin. Gözlerimi sonuna kadar açıp baktığım şu uçsuz bucaksız gözüken hayatta benden saklanan ya da bana gözükmeyen muammalar vardı.
Çocukça düşler kuruyordum yaşımdan ve başımdan utanmadan.
Kumsala uzanıp güneşin bütün vücuduma dokunduğunu hissettim yıllar sonra. Kumsalda çocukların seslerini içime çektim. Dışarı üfledim kasveti.
Bir dilim şeftali kadardı güneş.
Beni benden alan düşlerim olmasa kuruyup gidecektim.
İştahlı bir şekilde güneşi ısırmaya çalıştığımı düşündükçe gülüyordum ve herkes benden uzaklaşıyordu.
Sizi ciddi olmaya davet etmiş miydim dedi üniversitedeki hocam.
Yaz bitmişti. Üniversitede dersler başlamıştı.
Yüzümde şeftali tadıyla kalakaldığım sonbaharda derslere giriyor ama derslere dikkatimi veremiyordum.
Bu durum son zamanlarda hocaların da gözünden kaçmamıştı.
Pencerelerin içine saklanan hayal yüzler görüyor ve sürekli gülümsüyordum onlara.
Hocalarım bir konu hakkında bana soru sorduklarında yüzeysel cevaplar veriyordum.
Ailemi arayıp durumu haber verdiklerinde iyice uzaklaşmıştım yapmam gerekenlerden.
Annemin parfüm kokusunu duydum bir gece yanımda. Uyandığımda annem bana sarılarak uyumuştu.
Sabah olduğunda “ne oldu sana” diye sordu annem.
O yaz geçti mi anne?
Annem perdeleri açtı ve dışarıda yağan karı izledik beraber.
Annem mavi bir kazak ördü o kış.
O parfüm kokusu, mavi kazağım ve mercimek yemeği sayesinde kendimi iyi hissetmeye başladım.
Doktora, okula, arkadaşlarıma gittim.
Eczaneye, kütüphaneye, sergilere gittim.
Yıllar sonra yüzüme şeftali kokan gerçek bir gülümseme yerleşti.

13 Ocak 2013 Pazar

BELKİ DE



Düşünceli bir şekilde oturuyordu.
Her şey ne kadar da kuru diye düşündü ellerine bakarak.
Kuğular terk etti kalbimi.
Tekrarladı ve tekrarladıkça kendine bulandı: Kuğular terk etti kalbimi.
Attila İlhan’ın şiirleri geliyordu bir bir aklına.
Unutuyor ve unutmanın tadını çıkarıyordu. Bir bir unutuyordu geçmişini.
Kuğular terk etti kalbimi cümlesinin şiire yakın olması onu o kadar çok mutlu etmişti ki başka bir cümle kuramaz olmuştu.
Neden bu cümleyi kurduğunu soranlara “hiç” dedi sürekli.
Kuğular terk ettikten sonra kuruyan kalbi için yapılacak bir şey yok gibiydi. Herkes hayret denizine gitmek için vapurlara binmişti.  O da bu boşluktan ve yalnızlıktan yararlanıp ruhunda koro kurdu.
Koro mu?
Hiç dedi doktora bakıp.
Bıkmadan ve yeni bir soru sorarmışçasına
Koro mu dedi doktor.
Hiç dedi.
Koronun söylediği şarkılara eşlik ediyor musun dedi doktor.
Hiç dedi o.
Çok sevdiğin bir insanı kaybettiğinde bu olur dedi doktor.
Her şey anlamsızlaşır.
Yok dedi o.
Kimsem yok.
Ben varım  dedi doktor.
Kalbimde kuğu ölüleri var dedi o.
Kuğular neden öldü dedi doktor.
Hiç dedi o.
Ne yapacağız peki şimdi dedi doktor.
Gülümsedi o.
Belki de kuğular ölmemiştir henüz dedi doktor.
Belki de dedi o.

11 Ocak 2013 Cuma

Sevdadandır


Bir saat önce dünyanın başıma yıkıldığını ve yerin dibine girdiğimi düşünüyordum. Şu anda durumumun hiç de o kadar kötü olmadığının farkındayım. Hayatta her şeyin değişime maruz kaldığını biliyorum. Değişebiliyor olmanın tadını çıkaran tek canlı ben değilim.

Yüzüme renk geldi. Bir saat önce sararıp solan ben değildim sanki.
Hep böyle oluyor aslında. Ruh halinin değişeceğini unutuyoruz.

İçimden “kurbağalara bakmaktan geliyorum” dedim. Edip Cansever’in şiirlerini okumadan önce ne kadar habersizmişim insan coğrafyasından…

Bir saat önce bana ne olduğu konusuna değinmeden geçiyorum. Bir saat sonra bana ne olacağıyla da ilgilenmiyorum.

“Yağmur yağsa/uykum kaçsa” şarkısına tutunup uçuyorum karanlıkta.
Sevdadandır!

Şöyle düşün diyenlere aldırmadım. Böyle davran diyenlerle ilgilenmedim. Yine kendi bildiğimi okudum.  İyi mi oldu böyle diye soracaksınız.

Kim bilebilir ki?
Bir saat sonra her şey yeniden yorumlanabilir.
Sevdadandır!

3 Ocak 2013 Perşembe

ÖNEMSİYOR MUSUN?


Birbirimize ne kadar yakın olursak olalım hepimizin bazı anlarda uzaklığa ihtiyacı olabileceğini kabul etmek benim için önemli bir aşamaydı. Her bireyin yalnız kalma, şımarma, hata yapma ayrıcalığı olduğunu anladığımda içim içime sığmadı. Bazen ne kadar da zorlaştırıyoruz hayatlarımızı…Dönülmez hatalar yapma arifesinde olmadığımız halde dönülmez hatalar yapmış gibi davranmamızın ve suçluluğumuzun ardında ne var? 

Kendimi kabul ediyorum ve bu kabul etmemin ardında ne herhangi bir konudaki başarım var ne de seviliyor ve seviyor olduğum gerçeği var. Kendimi sadece olduğum için kabul ediyorum. Yaşanmışlıklar bizim değerimizi arttıramaz ya da azaltamaz. Olumsuz yaşantılarda değerimiz düşse ve olumlu yaşantılarda değerimiz artsa ne kadar saçma olurdu. 


Korkunç bir olaydı ya da berbat bir durumdu demek yerine nahoş ya da dezavantajlı demenin önemini kavrıyorum. Akılcı yaşamayı öğrendikçe yaşamdan daha çok tat alıyor ve sıkışma hissinden kurtuluyorum.
Sevilmek, onaylanmak ve takdir edilmek istenilen ve beklenilen şeyler olsa da onay almanın önemli olmasına rağmen çok da önemli olmadığını hissediyorum. Onsuz yaşayamam ki düşüncesi kendimize yapabileceğimiz en büyük haksızlık aslında. Beni sevmezlerse eririm düşüncesi ya da beni takdir etmezlerse donarım korkusu bizi bizden alıyor. 


Hepimizin sınırları var ve herkes diğerinin sınırına saygı göstermek durumunda. Kimsenin kimseye üstünlüğü olmadığı bir durum söz konusu. Ayrıca yaşamaktan tat alabilmemiz ve yaşama tat verebilmemiz için bu sınırları aşmamak için özen göstermeliyiz. 


Aslında özen gösterilen bir ev nasıl kendi hoş kokusuna sahip oluyorsa ve nasıl özen gösterdiğimiz bedenimiz bizi ruhen de iyi hissettiriyorsa diğerleriyle ilişkilerimize de özen gösterebiliriz. Özen göstermenin önemini unutmak üzereydim ki sevdiğim bir insan bana özen göstermek aslında önem vermektir dedi. Önemsiyorum demek yerine özen göstererek davranmak daha gerçek…


Yasemin Şenyurt /2013 Ankara

1 Ocak 2013 Salı

FARKINDALIK VE FARKLILIK



Hepimiz kendi kendimize yarattığımız bir girdabın derinliklerinde boğulmaya eğilimli olabiliriz. Bu eğilimimizi hisseder hissetmez sormaya ve düşünmeye başlayabiliyor muyuz?
Hayat şartlarının zorluğu meselelerimizin en başında yer alsa da kendimizle ve diğer insanlarla ilişkilerimizde yaşadığımız sorunlar bizi zorlamaya devam ediyor.
Nasıl soru soracağımızı bilmektense şikayet etmeyi tercih ediyoruz. Bazen kendimiz günah keçisi oluyoruz bazen de sevdiğimiz ve yakınımız bir insan.
Nasıl düşünmeliyiz ki sorunsuz bir hayatımız olsun sorusu bizim mücadelemizi içten içe zayıflatıyor. Çünkü sorunsuz bir hayatı amaçlamakla mükemmelliğe ulaşmaya çalışıyoruz.
Mutlak doğruların olmadığı bir dünyada mutlaklığı aramak kişileri mücadelenin en başında kırılgan kılıyor.
Her zaman ve her şartta herkes için geçerli bir iyi söz konusu olmadığına göre iyiyi her zaman yorumlama ve bulma durumunda olan bizler reçetelere mutluluğu da yazdırmaya çalışıyoruz. Reçeteye mutluluk yazılamaz. Sakinleşebilir, iyileşebilir ve aktifleşebilirsiniz ama mutlu olmak başka ve zahmetli bir yolculuktur.
Her zaman birden çok çözüm ve düşünme yolu olan hayatlarımızda çözümsüzlük kabusunu hangi birimiz yaşamadık ki? Buradan çıkış yok hissine yol açan olaylara seneler sonra ya da başka bir bilgi birikimi ve tecrübeyle baktığımızda anlıyoruz ki çözümü o anda biz göremedik.
Boşuna bir çaba mı şu ömrümüz diye sorduğumuz ve monotonluktan şikayet ettiğimiz zamanlarda aniden gelen misafirimizin hediye olarak bize getirdiği kitapta altı çizilmeye değer olan cümleler bulunca hangimiz mutlu olmadık ki?
İnsanlar ve ilişkiler üzerine yazılmış yazıları okudukça herkesin bu konuda söyleyecek sözleri olduğunu ve bu sözleri telaşa kapılarak bir çırpıda anlatma gayretlerini anlıyorum ama insan aslında öyle derin ki…Telaş etmeden ve özenle insanı anlama çabasına saygı duyuyorum.
Kendimi anlama çabamın hayatın çeşitli dönemlerinde kesintiye uğradığı oldu. Kendime ve insanlara yararlı olma isteğimin şiddetlendiği dönemler de oldu. Her yaşta daha olgun olma gayretini anlıyorum ve daha bilge olma isteğini de anlıyorum. Ben de olgun ve bilge olmak istiyorum.