Ben en zorlu geçen kışlara, ayaza, soğuğa dayanabiliyorum.
Bu dayanma gücünün temelinde sevildiğimi hissetmem var. Elbette kendimle
barışmış olmam ve herkesin bir öyküsü olduğuna inanıyor olmam da var. İçimi karla
kaplasa da kış içimde umut ve inanç olduğu sürece bir defterim ve bir kalemim
hep olacak. İliklerime kadar üşüsem de umutlu bir şiir yazabilirim. Harıl harıl
çalışırken içimden ıslık çalarak geçer çocuklar. Aylak aylak otururken çocuklar
bir kedinin başını okşar. Bir çiçek açar sürekli, kokusu baş döndürür ve ben o
kokuda dururum. Yaptıklarımı yapmayı durdururum. Bir odaya koşarım soluk soluğa
ve “yine o koku” derim…
Bir bardak demli çaya şeker atmam ama bilirim ki o çay
bir davettir. Isınmaya, ısındıkça paylaşmaya, paylaştıkça sevinmeye, çoğalmaya.
Sevinilecek şeyler azaldıkça, gülüşler kısalıp, acılar
uzadıkça kış daha çetin geçer. Yüzümün yarısı ayaz olsa da yüzümün diğer yarısı
bahardır, umuttur, şiirdir.
Elbette kayıp düşebilir, grip olabilir, halsiz
kalabilir ve yazmak istemeyebilirim uzun gecelerde. Sürekli gördüğüm o rüyada
sen bazen ıslık çalan o çocuksun. Koşarak yanına gelirim. Geldiğim o ilk
anlarda ve kaldığım sürede ve tam gideceğim sırada mevsim ilkbahardır. Yüzümde
duyarım güneşi…
Çiçeğe durmuş ağaç olurum, kendini yenileyen toprak
olurum, yağmur olurum.
Yasemin Şenyurt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder