30 Ağustos 2016 Salı

Seni Gidi Soğan Yemeği



Saç tellerinde duyduğu sızının bir adı, kokusu, rengi olsaydı keşke. O anda sızıyı kaldırıp yerine bir taç takabilseydi, başını ağrıtmadan. Mümkün değildi. Sızı yerleştikçe saç tellerine sevdiği bir şiir geliyordu dilinin ucuna. Dudaklarını kanatırcasına susuyor, susuyor ve şiire haksızlık etmediği için kendi başını okşuyordu. Kendine duyduğu şefkatin sızıya engel olması beklenemezdi. Sızı sürüyor, geçiştirilemiyor. Sadece onu düşündüğü zaman sızı anlamlı bir sızı oluyor.

Bu akşam yaptığımız yemeğin adı neydi diye soruyor yeğenine. Yeğeni ona cevap yetiştirirken birden yeğeninin dediğine dikkat kesiliyor. Seni Gidi Soğan yemeği diyor ve bunu söylerken o kadar ciddi ki gel de ona bu yemeğin adını söyle…

Yeğeni ile birlikte yemek yapmak eğlenceli olmasına eğlenceli ve  sohbet keyifli olduğu halde  sızı var.  Onun olmadığını söylerse kendisini kandırıyor demektir. Bazen sızıya çıkışma isteği duyuyor, ona haddini bildirmek için hazırlanıyor ama bu çabaları boşa gidiyor. En güzeli yeğenini dinleyerek yere uzanmak ve hayal kurmak. Yere uzanıp hayal kurabilirsek iyi olur.

Yere uzandılar, dört kez “güç bende artık” dediler ve hayal kurmaya başladılar. Evdeki iki kedi üstlerinde dolaşmaya başlayınca gülüştüler, çığlık attılar, birbirlerine baktılar.

Aslında anlamlı bir sızım var cümlesini kuracak gibi oldu yeğenine ama onun yerine seni gidi seni dedi ve birlikte güldüler. Bir gün birlikte dertleşirlerdi nasıl olsa. Şimdi onunla çocuk olma zamanı diye hatırlattı kendisine. Yeğeni “ne düşünüyorsun hala?” dediğinde kaymaklı, çikolatalı ve limonlu bir dondurmaya ne dersin dedi.


Yeğeni zıplamaya başladı. Bu onlar için sokağa çıkma zamanına işaret ediyordu.

Sokakta “ halaaaaa” diye seslendi çocuk.

Dalıp gitmişti yine sızıya. Yeğenini duydu. “Babam seni bana emanet etti. Biraz dikkatli ol. Kırmızı yanıyor şimdi, geçemeyiz” dedi.

Yasemin Şenyurt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder