12 Ağustos 2016 Cuma

Birlikte Yaratma Olarak Özgürlüğün Mekanı: Mavi At Kafe Kültür ve Yaşam Ortamı




" Ne olursa olsun psikoz, bedensel sistemin biyokimyasıyla ilgilidir. Ama hastanın psikozuyla ne yaptığı, tamamen insan kişiliğine bağlıdır. Onu etkileyen psikoz biyokimyasaldır ama buna nasıl tepki vereceği, nasıl tavır alacağı, kişisel bir yaratımdır, kendi acılarını şekillendirdiği bir insan eseridir. Bu, onun bu acıya anlam verme tarzıdır. Bir psikozun kendi içinde anlamlı olmamasına rağmen, hastanın bu konuda yaptıklarıyla (bundan aldığı iç gücü koruyarak ve sürdürerek) anlam kazanabilir."

Viktor E. Frankl

Mavi At Kafe Kültür ve Yaşam Ortamı 5 Haziran 2009 tarihinde Ankara’da Doç. Dr. Haldun Soygür’ün çalışmaları sonucunda açıldı. “Karış karış yaşama” ilkesi ile yola çıkan Mavi At Kafe, şizofreni tedavisi gören bireylerin çalışmaları ve üretken olmaları için hem bu hastalığı yaşayanlara bir davet hem de topluma önemli ve anlamlı bir merhaba demekti.
Mavi At aslında özgürlüğü simgelemektedir. Yedi yıldır Mavi At Kafe’de “birlikte yaratma olarak” özgürlük hayata geçirilmektedir. Bu yazıda Mavi At’ta özgürlük deneyimi tartışılmaya çalışılacaktır. Bu çalışma sırasında Svetlana Boym’un Başka Bir Özgürlük eseri bizim özgürlüğü tanımamızda ve tartışmamızda rehber olacaktır. Boym, çalışmasında özgürlüğün diğer deneyimlerden farkını şöyle ortaya koymaktadır: “Bugün bile, mutluluk, aidiyet, şan ve şöhret, yakınlık gibi arzulanan başka varoluş hallerine kıyasla farklı bir durumu vardır özgürlüğün.” (Boym, 2016, s. 18) Bu farklı durum yabancılaşma unsuru ile ilgilidir. Şizofreni tanısı almış bireylerin dışlama ve damgalama nedeni ile yabancılaşma yaşadıkları açıktır. Thornicroft’un ifade ettiği gibi, “Ruhsal hastalığı olan insanların bazı deneyimleri o kadar travmatiktir ki, daha önceleri hayatlarında çok önemli yer kaplayan bazı şeyleri yapmaktan tamamen vazgeçme ihtiyacı hissederler. Örneğin, bazı insanlar, iş başvurusu yapmaktan veya yeni bir ilişki kurmayı denemekten vazgeçerler. Bu, daha önceki bu türden karşılaşmaların, özellikle, acı verici, üzücü, utandırıcı veya aşağılayıcı olduğunu göstermektedir.” (Thornicroft,2014, s.175)
Özgürlüğün birlik ve beraberlikten ziyade yabancılaşma unsuruna ihtiyaç duyduğunu belirten Boym’a sorular yöneltebiliriz ancak burada aklımızda tutmamız gereken yabancılaşma unsurunun özgürleşme için tek başına yeterli olmayacağıdır. Kendisini toplumdan dışlanmış olarak gören bir bireyin kurabileceği olası ilişkilerden uzak durması aslında onun özgür olmasının önünde duran bir engeldir. Her birey için önemli olan anlamlı ilişkiler kurma cesareti ve bu ilişkilerin içinde özgürlüğü deneyimleyebilmesidir. Soygür’ün de belirttiği gibi, “Şizofreni bir beyin hastalığıdır. Doğru. Ama şizofreni aynı zamanda bir insanlık halidir. Şizofreniyi bir insanlık hali olarak algılamamak, tanı ve tedavi sürecini ‘insan insana’ bir yaklaşımla ele almamak, şizofreninin tanı ve tedavisini çok zor bir süreç durumuna sokar. Olanaksızlaştırır. Her şey zaman ve emek ister. Şizofreni hastasının iç dünyasını anlamak da…Öyleyse,  seçeceğimiz yol açıktır. Şizofreni hastası ile birlikte yürümek…” (Soygür, 2010, s. 15) Özgürlüğü mümkün bir deneyim olarak gören Boym, bu deneyimin bir tiyatro gösterisine benzediğini ifade etmektedir. (Boym, 2016) Boym’a göre özgürlük deneyiminin mümkün olmasının iki koşulu vardır. Bunlardan biri insanın sonluluğu ve bir diğeri ise sınırların gözetilmesidir. Yazar burada bizi sınır kavramı üzerinde düşünmeye davet eder ve şöyle sorar: “Ama sınırı nasıl kavramalıyız? Bir engel olarak mı yoksa bir temas bölgesi olarak mı ?” (Boym, 2016, s.22)
Her bireyin potansiyelini gerçekleştirmesi çok önemli ve değerli bir süreçtir. Söz konusu olan birey, şizofreni tedavisi görüyor ve atak dönemlerinde gerçeklikle ilişkisi değişiyor ve bu dönemi atlattığında da yaşadığı zorluklar bazen kendisinden bazen de içinde bulunduğu toplumdan kaynaklı olarak devam ediyorsa bu bireyin potansiyelini gerçekleştirmesi için yapılan çalışmalar çok değerlidir.
Bir birey gerçekleri ve hayal dünyasını birbirine zaman zaman karıştırıyorsa özgürlüğü nasıl deneyimleyebilir sorusu üzerinde duralım. Boym, özgürlük deneyiminin ne içsel ne de dışsal olduğunu dolayısıyla üçüncü bir şey olduğunu söylerken ben de gerçekler ve hayaller arasında gidip gelen bir zihne işaret edilip edilmediğini sormak ve böyle bir zihne işaret edilmemiş olsa dahi, hayal gücü açısından bakıldığında; şizofreni tanısı almış bireyin diğer bireylere kıyasla özgürlük deneyimine daha yakın olduğunu düşünüyorum.
Boym, Albert Camus’nun zeka tanımına değinir ve şöyle düşünür: “Buradaki anlamıyla ‘zeka’, ‘bilgeliğe’ daha yakın bir şeyi kasteder; sınırları zorlayan ama ortak güven alanını, ya da Arendt’in ‘dünyaya gösterilen özen’ dediği şeyi tahrip etmeyen, hayal gücü ile canlı deneyim, düşünme ile eylem arasındaki  dolambaçlı ama dürüst yolu ifade eder.” (Boym, 2016, s. 24) Mavi At Kafe’de çalışan bir birey hem kendisine hem de dünyaya özen gösterir. Bu ortam sayesinde gerçekliğe inanır ve aynı zamanda hayal gücünün sonuna kadar gitmeyi durdurabilir. Bu durumda ise iç gerçeklikle olduğu kadar dış gerçeklikle de karşılaşma cesareti kazanır ve anlamlı ilişkiler kurar. İç gerçekliğe ve dış gerçekliğe farklı sorular sorabilmesi sayesinde de Boym’un “üçüncü bir şey” diye tanımladığı özgürlüğü deneyimler.
Eğer özgürlük, Boym’un dile getirdiği gibi, bir açmazın içinde düşünmek ve bir engeli bir maceraya dönüştürmek hali ise Mavi At Kafe’de yaratılanlar ve yaşanılanlar özgürlüğe işaret etmektedir.
                                                                                           Yasemin Şenyurt

Kaynakça

Boym, S. (2016). Başka Bir Özgürlük. İstanbul: Metis Yayınları.
Soygür, H. (2010). Uykusuz Çocuklar: Şizofreni Yazıları. İstanbul: Okuyanus Yayın.
Thornicroft, G. (2014). Toplumun Reddettiği Ruhsal Hastalığı Olan İnsanlara Karşı Ayrımcılık . Ankara: Şizofreni Dernekleri Federasyonu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder