12 Mayıs 2016 Perşembe

Beyaz Bulutun Peşinde





Belki bir beyaz bulutun çağrısına uyup geldiniz bu sessiz sedasız köşeye. Nasıl geldiğinizi bilmiyorum ama belki de derin nefesler almak istediniz. Yağmurun  penceredeki kıvrımlı görüntüsüne kapılmış gibi görünüyorsunuz. Belki de içinizi şu kırmızı taşa açmak ve kırmızı taşı cebinize atmak istiyorsunuz. Kırmızı taşın içinde bir hazine olduğunu düşünüyor da olabilirsiniz. Onun görünümü size bir öykü yazdırabilir. Nasıl da hüzünlüdür şimdi o uzaklara bakarak hatırladığınız kadın… Nasıl da hırsla açıyordur kalemini ve neler yazıyordur hayata dair… Siz belki de ağır ağır yürüdünüz buraya gelmek için. Siz belki de saatinizi denize atmayı tasarladınız ve bir daha hiç kimseye saati sormamayı düşündünüz. Gizemli bir yüzünüz var. Hüzünlü bilekleriniz ve dalgın ayaklarınız var. Saçlarınızın kokusunu ya da akışını yazıyor olmalı uzaklardaki kadın. Sessiz sedasız bu köşede son hırçınlığınızı hatırlıyorsunuz ve gözlerinize bir bıçak düşmüş gibi…
İmalı imalı konuşmuyor o kadın ve belki de ne zaman imalı konuşmayı denese kendinden nefret etti.  Saçlarına düşen akları seviyor. Rujunu dişlerine bulaştırmış yine! Komik olmaya çalışıyor ama beceremiyor bunu. Saç örgüsü desenli gri hırkasına sigarasının külü düşüyor ama umursamıyor. Belki bir beyaz bulut bulacak ve onun peşine düşecek kadın da… Bulutun onu getireceği yerde de içine daha çok kapanıp dişlerini geçirecek ellerine. Elleri acının tadını alıp o tadın tutsağı olmak isterken bir yaramaz çocuk geçecek karşısına ve kulağını çekecek kadının.
Ne yaptığını bilemeyecek uzun bir süre ne kadın ne adam. Uzun hem de çok uzun bir süre sonra öyle güzel kokacak ki bir kitap iki ayrı evde iki ayrı köşede kadın da adam da kitaba doğru uzanacak. Huzursuz ellerinden yere düşecek gibi olduğunda kitap onu hayatlarındaki en gerçek ve en derin aşkı kavrayamadıkları kadar güçlü kavrayacaklar. 

Yasemin Şenyurt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder