20 Ocak 2016 Çarşamba

Kendimizle Bağlarımız Koparken




Çileğin iştahla ısırılması ve çiçeğin içine çekerek koklanması şarttı ama reklamları izliyorduk ve ardından dizileri ve ardından yarışmaları…
Temiz çarşaf kokusunu duyamaz ve yeni başlayan günü algılayamaz olmuştuk. Pencerelerimizi açıp içeri doluşan kuş seslerini de duyamıyorduk. Ne zaman ve nasıl bu hale geldiğimizi kimse sormuyor ve herkes komşusu aç olduğu halde tok uyumakta sakınca görmüyor ve hatta rüya görüyordu.
Şimdi dediğimiz zaman dilimini geçiştirmekte ustalaşmıştık. Amatör olduğumuz ne varsa uzak dursak iyi ederdik…
Denizin kokusunun üstüne basıp telaşla söndürüyorduk aydedeyi.
Yağmurdan sonraki toprak kokusundan bahseden kitapları okumamakla övünüyor ve bu ayrıntılardan bahseden yazarları küçümsüyorduk.
Güven duymuyorduk içimizin sesine ve sürekli kavga ediyorduk sudan bahaneler bularak.
Balon ve elma şekeri o kadar geçmişimizde kalmıştı ki geçmiş bir şiirden bize el salladığında ona içten içe öfkeleniyorduk. Adeta banane diyorduk çocukluğumuza oysa o çocukluktu bizim olan…
Bir şarkının tenimize işlemesine izin vermeyecek kadar kaskatı kesilmiştik. Yollara çıkarken bin türlü tedbir almayı ihmal etmiyorduk ve bununla övünüyorduk oysa yolculuk bilinmezlikler sayesinde yolculuktur ve gerçek bir yolcu yolda ise yanında kitapları vardır.
Kendimizi sile sile bir birey olacağımız yanılgısıyla başkalarına özeniyorduk.
Denizin kokusunu baş tacı ettiğimiz zamanlar yeniden gelecek mi bilmiyorum veya yeniden bir gerçek yolcu olacak kadar cesur ve çocukluğumuza sarılacak kadar bilge olacak mıyız bilmiyorum.
Unuta unuta veya yaka yıka veya sile sile vardığımız hedeflerimiz gerçekten bizi biz yapacak sanıyoruz ve zengin ve başarılı ve ünlü olabiliyoruz ama kendimiz olmak hepsinden zor ve ne zaman ki bu hedefleri sorgulayacağız ve ne zaman çileği iştahla ısırıp çiçeği hayranlıkla koklayacağız kendimize bir adım atacağız…
Yasemin Şenyurt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder