28 Ocak 2018 Pazar

Bachmann'ın Malina Romanına Dair: Duvardaki Çatlağı Görüyor musun?





"Bachmann'a göre İkinci Dünya Savaşı'nı izlemiş olan 'savaş sonrası' dönemi, belki ilkinden de korkunç olan bir savaşın yaşandığı dönemdir. Bu savaş artık cephelerde, dış dünyada değil, insanların iç dünyasındadır; en büyük hedef insanları iç dünyalarında yıkmaktır. Bu yıkım ve cinayetler, artık tarihin belli dönemlerinde değil, günlük yaşamımızda yer alır. Bachmann'a göre insanın insanı manevi açıdan, sevgisizliklerle, türlü yaralamalarla öldürüşü, gerçek cinayetleri oluşturur; boyutları daha geniş olan sonraki tüm cinayetlerin, büyük kıyımların temeli, bu günlük cinayetlerde aranmalıdır."
Zeynep Köylü



Bir şeyin adı olması, bir kişinin ismi olması baştan beri alıştığımız bir şeydir. Öyle olmasaydı dünya daha yabancı, daha karmaşık gözükebilirdi. Elbette bu rahatlığın da bir bedeli var. Kişi kendi ismini söyleyebilir ya da yazabilir hale geldiğinde ne yazık ki yaşamının duvarlarını da örüyor, çatlakları göremeyecek kadar bu duvarları örme işiyle meşgul olanlar dünyaya teslim oluyor. 

Yazmak; en başta kendi adını, soyadını, yaşını, cinsiyetini, ülkeni, ruh halini, bulunuşunu yeniden tasarlama meselesi değil mi? Eğer bunları yeniden tasarlama cesaretimiz yoksa cümlelerin ve hayal gücünün yaşamımızda sıradan bir yeri olur. 

Malina'yı okurken başım döndü, gardroba saklandım, su püskürttüm, sabunlu suyu kabloların üzerine döktüm ama sanırım Bachmann'ın başkaldırısının yeteri kadar farkına varamadım. 

Her birimizin katil olduğunun farkındalığı ciddi bir biçimde yaşamımı etkiledi. İnceliğe ve derinliğe karşı işlediğimiz suçlar yüzünden savaşların olduğunu düşündüm. Birbirimizi anlamayarak, dinlemeyerek, duymayarak nasıl da öldüğümüzü/öldürdüğümüzü duyumsadım.

Bir yargıya varmak kolaydır. Özne ve yüklem bunun için yeter. Bir anlamın içinde başka anlamlar saklamak ise "hayretle yaşamayı" ve "hayretle yazmayı" istiyor/gerektiriyor.

Bu dünya hangi cümlemi alamaz? Annem ve babam hangi cümleme dokunamaz? Hangi cümlem ışıl ışıl kılar anılarımı? Hangi cümlede ben varım? Bir kitabı bir adam için yazmayı istediniz mi? Kitapları okşayarak uyudunuz mu? Aşkın tek/iki/üç kişilik olmasının ya da olmamasının önemi var mı? Varoluş gerçekten anlamlandırabilir mi? Savaş ve cinayetler olmasaydı...Tecavüz ve gaddarlık olmasaydı belki...

Cümlelerinizi yarıda bırakabilir misiniz?
Mektuplarınızı yarıda bıraktınız mı?
Yazmayı yarıda bırakabilir misiniz?
Yaşamınızı...
Sıkı sıkıya sarıldığınız dilbilgisini yok sayarak ölüme yaşayabilir misiniz!

Malina: Yaşama/yazına/ölüme başkaldırı. Onca iş, güç, eğlence, zorluk, gürültü içinde bir an/bir ömür durup NİÇİN diye sorabilir ve  hayretler içinde kalan dünyaya bir biz/siz ben yaşadı diyebilir misiniz? 

Adımı yazıyorum/söylüyorum ama emin değilim, bu ad benim mi?

Hayalgücünün bana hediye ettiği özgürlük sayesinde şüphenin zehir ve panzehir olduğunu düşünüyorum. Her şeyden eminseniz her şey yoluna girer. Bir şekilde her şeyin yoluna girmesi gerekliliği ile meşgul olursanız aklı başında ya da düzgün cümleler kurarsınız. Aklınızın/ruhunuzun gıdıklanmadığı bir hayatınız olur. Bu hayatın yoklamasında mevcut, çalışkan ve uslusunuzdur. O kadar mevcutsunuzdur ki namevcutlar ve geç kalanlar, çok geç kalanlar sizi ilgilendirmez. 

Bir  adın varlığını ve bir cümlenin kuruluşunu ya da kurulmayışını sorgulamamış ya da üzerinde düşünmemişseniz cinayetleri soğukkanlılıkla işlemeye devam edersiniz. Tercihiniz hep dilbilgisinden, tamlıktan, bütünlükten ve müfredattaki hayat bilgisinden yana olmuşsa ve dersleri hiç asmamışsanız; yaşamı, yazmayı,ölmeyi anlayamaz ve anlamlandıramazsınız. 

Yarım bir adım ben Malina'yı okumuş. 

Yarım bir yaşamım ve tam olmak ile meşgul olamam. 

Yasemin Şenyurt
28.01.2018



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder