10 Ağustos 2012 Cuma

Renk Garı




Bakımlı bir yalnızlığım ve dağınıklığıyla çekici olan yazılarım vardı.

Otobüs duraklarında, bekleme salonlarında hafif baş ağrılarıyla Montaigne okurdum. Montaigne'i tekrar tekrar okurken ağrı şiddetlenir ve kalkar giderdim.

Kırtasiyeye gidip tükenmez kalem alır ve çantamdaki defterime notlar yazardım kafelerde.

Ne çok şey yapmak isterdim ve ne kadar azalabileceğimi düşünürdüm.

Yağmur yağarken Ankara'da kırık pencereli ve loş ışıkları olan kafede oturduğumu hayal ederdim.

Renk Garı adındaki bu kafede hiç yalnız kalmazdım.

Kafeye yaşlı bir terzi gelir ve ben onunla konuşurdum.

Yaşlı terzinin fotoğrafını çekmek istediğimde bana söylediklerini de hayal ederdim.

Gülerdim. Kendi kendime güleceğim. Kendime güleceğim. İnsanın en tuhaf hallerinde gül kokusu duyacağım.

Gül kokusunu içime çekip düşüneceğim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder