“Dünya, büyük varoluşçu felsefeci Karl Jasper’ın söylediği
gibi, çözmek zorunda olduğumuz bir şifreyle yazılan bir kitap değildir: Hayır,
dünya yazmak zorunda olduğumuz bir defterdir. Bu defterin dramatik bir yapısı
vardır, çünkü yaşam günbegün bize sorular sorar, bizi sorgular ve cevap
vermemiz gerekir.”
V. Frankl
İnsan iç dünyasından ve kurduğu ilişkilerden yola
çıkarak yaşamı ile ilgili sorgulamalara girişir. Sorgulamalar esnasında yaşamın anlamı hakkında ya da kendisinin kim olduğu sorusu üzerinde
durabilir, bu dünyada neden varolduğunu anlamlandırabilir. Bizi eyleme, hayal
etmeye, iletişim kurmaya, yaratmaya davet eden bir armağandır yaşam. Doğmuş
olmak ve ölecek olmak üzerinde düşündüğümüzde sınırlı bir zaman dilimimiz
olduğunun farkına varmak mümkündür. Zaman sınırlılığımızı aşmak söz konusu
olmasa da bu sınırın farkında olduğumuzda günleri ve geceleri boşa harcamaktan
kurtuluruz. Doğum ve ölüm olgusu bizi sınırlı bir zaman dilimine hapsetmiş gibi
gözükse de duruma farklı bir pencereden baktığımızda bu zorunluluklar yaşamımıza şekil verme düşüncesinin altını
tekrar tekrar çizmektedir. Zamanımızın sınırlı olduğuna dair farkındalık bütün
zorlukları yaratıcı bir gözle ve cesaretle
ele almamızı sağlar. Sınırlı bir zaman diliminde yaşadığımız gerçeği
ışığında zorluklar; ilişkileri, iletişim kurma tarzımızı, hayallerimizi,
hedeflerimizi yeniden değerlendiren dönüştürücü güçlerdir.
Ölecek olduğumuz düşüncesi
bizi oyalanmaktan, boşa harcanan zamandan ve ertelemek alışkanlığından
uzaklaştırır. Ölecek olmamızın farkındalığı aynı zamanda zorlukları görme
tarzımıza etki eder. Zorlukları baş belası deneyimler olarak tanımlamamıza
itiraz edebilecek en önemli şey; sevdiklerimizin ve kendimizin ölümlü olduğu gerçeğidir. Ölüm gerçeği zorlukların anlamı üzerinde düşünmeye davet
eder. Yaşamdaki zorlukların anlamı
üzerinde yüzeysel olmayan bir şekilde düşündüğümüzde kendimizin en temelde
ihtiyaç duyduğu şeyleri ve geçmişimizi anlayabilir, geleceğe yön verebiliriz.
Zorluğun dönüştürücü gücü
vardır çünkü değişimin şart olduğunu anlamamızı sağlar ve bizi harekete
geçirir. Bir sihirli değneğe sahip
değiliz, olağanüstü bir varlık dileklerimizi gerçekleştirmek için uğraşmıyor ve
önünde sonunda masalda olmadığımız gerçeğine uyanıyoruz. Ağır ağır da olsa, acı, üzüntü, öfke de duysak
yüzümüzü yıkıyoruz. Uyanış diye tanımladığım bu süreçte alışkanlıklarımızdan
vazgeçebiliyor ve kendimizi daha iyi tanımaya başlayabiliyoruz. Bu süreçte hayal gücünü yaşamımıza daha çok
davet edebiliyoruz.
Yüzümüzü yıkıyoruz. Kim
olduğumuzu, yaşamımızın anlamını, ölümün ve zorlukların anlamını düşünüyoruz. Anlam
yaratıyoruz, yaşamımıza şekil veriyoruz çünkü insan ifade olanakları açısından
çok şanslı bir varlık. Bu olanakların farkına varması da bu olanakları
sorgulayabilmesi de yaşamını değiştiriyor. Kendimizi ifade etme araçlarımızın
zenginliğine rağmen susmayı, üretken olmamayı tercih edebiliriz ve yaşamımıza
şekil vermek istemeyebiliriz. Anlaşılmadığını ya da kendini anlatamadığını
hissetmek, dile getirememek insanın umudunu, cesaretini, hayal gücünü elinden
alabilir. Böyle bir durumda bile zamanımızın sınırlı olduğu, gücümüzün sınırlı
olduğu noktasından hareket etmeye başlayabiliriz. Güçsüz hissettiğimiz
gerçeğini inkar etmemek ve güçsüz hissettiğimizi ifade edebilmek, içimizi
açabilmek bir başlangıç olabilir. Başlangıçların yarattığı bir istek vardır ve
bu istek iyiliklere ve güzel şeylere odaklanmaktır.
Zorlukları belki de
büyüteç olarak düşünebiliriz. Zorluklar iyi ve güzel şeyleri daha yakından
incelememiz için bir büyüteç görevi görürler. Güzelleştirdiğimiz her an, her sohbet, her
bahçe, her yemek ve her yazı bize bir şey söylemektedir ve bizi bir bütün
olarak kabul etmektedir. Bütün olabilmek için parçalarımızı toplamanın ötesinde
bir şeyler yapmalıyız. Bu şeylerden en önemlisi ve belki de en çok emek
isteyeni; yaşamı şekillendirmektir. Karalama olarak gördüğümüz zorluk
karşısında, uçurumun kenarında hissettiğimizde yaşamımızı şekillendirmek kolay
değildir ama bir şiir bize tam da ihtiyacımız olan gücü vermek için inatla
kitabı açmamızı beklemektedir. Saatlerce boş boş baktığımız kağıt ve sıkıntıdan
ısırdığımız kalem belki de henüz yazılmamış olanların heyecanını duyurmaktadır.
Yasemin Şenyurt
10.09.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder