Kendimizden haberimiz var
mı? İçimizde olup bitenleri, çevrenin üzerimizdeki etkilerini ve dış dünya ile
iç dünyamızın birbiri ile etkileşimleri sonucunda nasıl bir insan olduğumuzu
bilebiliyor muyuz? Ben nasıl bir insanım sorusuna cevap verirken dünyanın bizi
nasıl sınırladığını – zaman, güç, koşullar- ve aynı anda bazı sınırlarımızı
ortadan kaldırdığını anlıyor muyuz? Ben nasıl bir insanım sorusunu soruyor muyuz
ve nasıl cevaplıyoruz?
Fiziksel özelliklerimizi
anlatmak, mezun olduğumuz okulları söylemek ve becerilerimizden bahsetmek
söz konusu olunca susmak bilmiyoruz, söz konusu olan iç dünyamız olduğunda sessizliği
tercih ediyoruz. İç dünyamızda olup bitenlerin kayda değer olmadığını düşünmek
bizim en büyük yanılgımız. İç dünyamızdaki çatışmaları anlatırsak bizi kaba,
kusurlu ve belki de kötü bulurlar düşüncesi de bir başka büyük yanılgı.
Kendimizden tam anlamıyla
bahsetmek istediğimizde karşımıza “bir dolu iş”, “daha ciddi meseleler” geliyor
zannediyoruz ve “daha ciddi işlere” zaman ayırıp, ne yazık ki iç dünyamızın
üstünü her gün biraz daha örtüyor, kapatıyor ve görünmez hale getiriyoruz ki
bize engel olmasın, başımıza dert açmasın!
Kendimizi anlamadan-
nerede olduğumuzu bilmeden- yaşamın anlamlı olmasını bekliyor ve hedeflediğimiz
yerlerin güzelliklerini öve öve bitiremiyoruz. İçinde bulunduğumuz durumu da
içimizde bulunan durumu da görmezden gelerek dünyaya sövüyor ve başka bir
zamanda, başka bir ülkede, başka bir gezegende yaşasaydık bu denli yorgun ve
mutsuz olmayacağımızı söylüyoruz. İçimizde bulunan durumu- anılarımız,
hayallerimiz, çatışmalarımız, tanımlarımız- anlamak isteğinin “boş” olduğunu
düşünüyoruz. Belki de kendimize en büyük haksızlığı bu şekilde yapıyoruz.
Kendimizi tanımanın “boş”,
“önemsiz” olmadığını gördüğümüzde duygularımıza, düşüncelerimize değer
verdiğimizde ve ikilemlerimizi, kararsızlıklarımızı karşımızda duran değerli olanaklar kavradığımızda dünyaya sövmekten vazgeçeceğiz. Kararsızlık,
ikilem ya da çatışmalar, insan olmanın gereği olarak zihnimizi çok meşgul edecek,
kalbimizi çok yoracak ama kendimizi anlamamızı sağlayacak.
Kendimizi sadece başkalarından
dinlemek yerine başkalarının bizim hakkımızdaki düşüncelerini dinleyerek ve
onları eleştirel bir gözle değerlendirerek övgüleri, eleştirileri yerli yerine
koyabiliriz. İç dünyamızda olup bitenleri en iyi biz bildiğimiz halde
başkalarının değerlendirmelerini de işin içine katmalıyız.
Dünya ile etkileşimlerim
bana nasıl bir insan olduğumu söyleyebilir, hatalarımı farklı bir bakış
açısından gösterebilir, gelişmemi sağlayabilir. Kendimi ifade ettikçe, “gerçekten”
nasıl olduğumu söyledikçe, iç dünyamı geçiştirmediğimde ve başkalarının da iç
dünyalarında neler olup bittiğini dinledikçe bu dünyada belki de en çok ihtiyaç
duyduğum şeye ulaşırım. Kendimi, başkalarını daha iyi anlarım. Anlamak için daha
çok çabaladığımda genellemelerden kurtulur ve her insanın öyküsüne saygı duyarım.
Kendimi, iç dünyamı
anlatırken de anlayabilirim veya anladıktan sonra da anlatabilirim. Bazen de kendimi
anlatmak ve anlamak aynı anda gerçekleşir. İç dünyamızı tanımaya başladığımızda
ve bunun için emek verdiğimizde, disiplinli olduğumuzda, yılmadığımızda dünyanın
bana koyduğu sınırlara yeni anlamlar vereceğimizi de bilmemiz gerekir. Zamanın
ve gücümüzün sınırlı olduğu gerçeğine karşı iç dünyam bana yaratıcı gücümü
hatırlatabilir.
Eğer nasıl olduğumuzu
anlatmak bize korku, sıkıntı veriyorsa büyük ihtimalle bunun nedeni uzun
zamandır iç dünyamızın perdelerini açmamış ve güne başlamamış olmaktır. İç
dünyanın perdesini açarken düzensizlikten, karmaşadan korkabiliriz ama bu korkuya
rağmen perdeyi açıyorsak merak ediyor olmalıyız. Kendimi merak ediyorum ve bu
merak o kadar iyi bir şey ki…
Yasemin Şenyurt
12.09.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder