28 Ekim 2016 Cuma

Sakız Gibi Gömlek




“Ne dersem derim. Kimsecikler karışmaz. Birçokları sevinirler de, insanoğlunun insanoğluna yaptıklarını görüp de anlatmadığıma… Ne yapayım, benim zanaatım da bu, yazı yazmak. Yazı yazıp ekmek yemek. Yazmak demek, aklıma ne gelirse kağıda geçirmek değil elbet. Ama ben aklıma ne eserse yazan cinsindenim, ne yapayım?”
Sait Faik (Kırlangıç Yuvasındaki Kadın öyküsü)

Sakız gibi olmuştu gömlek, giyilemeyecek kadar düşseldi. Evin içi temiz temiz kokuyordu. İnsan yere basmaya kıyamıyordu. Işıl ışıl olmuştu masam. Yazılar yazılabilirdi ama ben masanın başında, bilgisayarın karşısında o gün çektiğim fotoğraflara bakıyordum. Çok fotoğraf çekmiştim, paçalı güvercinlerin olduğu fotoğrafı çok sevmiştim. Dönüp dönüp ona bakıyordum ki telefon çaldı. Telefonu açmadım. Gelecek zaman dilimine dair konuşamazdım. Geçmiş zamana dair sadece yazabilirdim. Telefon ikinci kez çaldı. Bu sefer açmamazlık edemedim. Şemsiyeni al, atkını boynuna dola, botlarını giy, on dakika içinde Kuğulu Park’da ol… Olmaz, işim var, zamanı değil gibi bahaneler bulmak aklımın ucundan geçmedi. Fotoğraf makinemi çantama güzelce yerleştirdim. Okuduğum şiir kitabını da koydum onun yanına. Birbirlerine özen göstereceklerini umuyordum.
Sakız gibi gömleğimi giydim. Dışarı çıkmaya hazırlanıyordum ki atkı bulamadım. Kıyafetime uygun, havalı bir atkı aradım ama beğenmedim evdekileri. Şemsiyeyi aldım, botlarımı giydim. On dakika içinde oradaydım soluk soluğa. “Atkın yok mu?” Var ama giymedim dedim. Yutkundum sessizliği. “Geçen sene gökkuşağı gibi bir atkın vardı” dedi. Kaybettim dedim. Öyle farklı baktı ki o an sessizce önemli değil diyebildim. O an bana istediği kadar kızsın, istediği kadar hırçınlaşsın sesim çıkmazdı. “Şiir kitabı getirdin mi” dedi. Hayır diyerek güldüm. “Söylemedim diye değil mi?” dedi. Getirdim getirmesine ama önce şu banka oturalım mı, soluk soluğa kaldım da…
O an sakin olmamın imkanı yoktu.
O an bulutların üzerinde durduğumuz doğruydu. Bank, çanta, araba sesleri, siyah kuğular, güvercinler, ekmek yalandı. Şiir kitabının kapağına dokunduk aynı anda. Çantayı yere koyduk. O an “dinlendin mi?” diye sordu. Hayır dedim yine gözlerinin içine baka baka. “Dinlenemeyeceğiz ikimiz de” dedi. “Haklısın” diyebildim…
Günlerden Pazartesi miydi, saatler neden akıyordu, dünya niçin   dönüyordu?

Yasemin Şenyurt


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder