"Seyahatler çekiyor içim. Dünya yüzündeki tuzlu sularda ışıklı vapurların gittiğini, Paris'te kırmızılı, yeşilli, turunculu işaret fenerlerinin bulvarlar boyunca akan köhne taksilere sis içinde yol gösterdiklerini; caddelerde, meydanlarda gotik binaların kayalar misali yükseliverdiğini; bisikletine tünemiş genç bir kadının türkü söyleyerek geçtiğini, pırıl pırıl matruş bir adamın pırıl pırıl bir bıçakla bonfile kestiğini; yalancı inciler içinde dolgun bir kadının Napoli'de, şarkılı bir kahvede fıstıklı dondurma yediğini; tayyare meydanlarının lokantalarında konyak içerek garip valizleriyle yolcular bekleştiğini; bir üçüncü mevki vagonda yaşlı bir adamın şehir içlerinden tren geçerken, gençken oturduğu kahveleri tanıyarak titrediğini..."
Sait Faik
Yandan Çarklı öyküsünü okudum. Güneşin havada duruşunu, bulutların şekilden şekle girişini, uçurtmanın gözden kayboluşunu, denize dalgın dalgın bakan ve şiir kitabının adının ne olacağına bir türlü karar veremeyen kadının kadraja girmesini beklemeyi sevdim. Cevizin kokusunu, yosunların kayganlığını, piyango biletine amorti bile vurmamasının kederini sevdim. Bir şarkıya tutunup çocukça tutturmayı, bir kedinin kıvrılışına hayran olmayı, defterin beyazlığını, zarfın açılışını ve içinden yıldızlar, gemiler çıktıkça deli olmayı sevdim.
Yasemin Şenyurt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder