17 Ekim 2016 Pazartesi

Aklım Van Gogh'da




“Tabiat, bir Van Gogh dehasıyla önümüze çizilivermişti. Şimdi Kınalı’nın bu yamacı hacimsiz bir şekilde, düz bir satıh gibi kayaları, renk renk toprakları, yeşili, beyazı, kiremit, gri rengiyle sisin içine büyük bir pano, devasa bir Van Gogh gibi asılmıştı.”

Sait Faik



Bir Kaya Parçası Gibi öyküsünü okudum. Kuşların cıvıltısının eksikliğini duya duya çorbama ufak ekmek lokmaları atıyordum. Mercimek çorbasının tadı da başka şeye benzemiyor doğrusu. Kokusundan insan türlü türlü dersler çıkarabilir. “Haydi, soğutma şunu” dedi içimdeki seslerden biri. Gözüm kararır gibi oldu. Gözümü dört açmam gerektiğini söyleyenlere kulağımı tıkayalı yıllar olmuştu. Başkaları kurnazlık ededursun diyeli yıllar olmuştu. Öğle saatlerinde bu mercimek çorbasını içiyorken aklıma türlü türlü oyun geliyordu. Saklambaç körebe, yağ satarım bal satarım, nesi var, yakartop, futbol ve niceleri…Oyunları düşündükçe her yaşımın aklımı biraz daha başıma getireceği beklentisinden dolayı sevdiklerimin yaşadığı hayal kırıklığına bakakaldım. Kaşlarımı çattım. Kaşlarımı çatsam kaç yazar… Aklım fikrim teneffüste. Okul bahçesinin en cıvıltılı yerinde kaşlarımı çatsam kaç yazar! Çorba iyi geldi. Teneffüste insan hiç asık suratla dolaşır mı? Derse girerken öğretmeni dikkatle dinle diye tembih etmişlerdi de ben o saatlerde de hayallere dalmıştım. Öğretmen adımı söyleyince tahtaya çıktım  ve aklım Van Gogh’daydı öğretmenim dedim. Bütün sınıf bana güldü. Derin bir oh çekerek yerime geçtim. Teneffüste aklın kimdeydi diye alay ederler sandım ama yanıldım. Derste yaşanılanlar unutulmuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder