12 Nisan 2012 Perşembe

UNUTULAN ANAHTAR


Masasının üstü kitaplarla doluydu. Felsefe, şiir, deneme kitaplarıyla dolu olan masanın başına oturamıyordu bir türlü. İnternette oyalanmayı tercih ediyordu. Oyalanmak ve geçiştirmekle bu ömrü harcadığının her an farkında olması onu çileden çıkarıyordu. Bir sabah uyandığında her şey daha farklı olacaktı.
O sabah uyanır uyanmaz kahvesini içmek için yataktan fırladı. Nisandı ve yağmur yağıyordu. Yüzünü yıkarken bütün bedeninin gücünü hissetti. Ellerini inceledi aynanın karşısında. Becerikli ve hünerli sayılmazdı ama ellerini sevmemesi için bunlar neden değildi.
Kısacık saçlarını uzun uzun tararken içindeki sıkıntıyı korkuttuğunu anladı.  İçindeki sıkıntı nasıl kaçacağını bilemediği için şaşkındı. Onu daha çok korkutmak istemeyen Yeşim saçlarını taramayı aniden bıraktı. Sıkıntının gitmesi gerektiğini düşünüyordu ama bu kadar şaşkın giderse tekrar döneceğinden korkuyordu.

Kahvesine süt eklerken dışarıdan gelen seslere kulak kabarttı. Komşusu taşınıyordu. Umursamak ve ilgilenmek istediği halde masanın olduğu odaya geçti. Kapıyı, pencereleri, perdeleri kapattı. Yağmur sesinin bile sızmasına izin yoktu.
Bir açıklama yapmalıydı kendine. Sade ve kusursuz bir açıklama olmalıydı bu açıklama. İçinde olup bitenlere büyüteç tutmak istemeden eline gelen ilk kitabı açtı. Bataille’ın İç Deney kitabıydı. Sayfalarını karıştırdıkça açıklamaların gereksizliğini hissetti.
Nefes nefese kalmıştı. İçinde bulunduğu odada yere uzandı. Altındaki halının onu uçuramayacağını biliyordu. Kanatlara, meleklere, büyüye ve sihre ihtiyacı yoktu şu anda. Gerçeğin en işlek caddesinde ıslık çalarak yürüyordu.
Masanın başına tekrar geçtiğinde elindeki kitabın kapağına dokunuyor ama bir türlü kitabı açmaya cesaret edemiyordu. Bu kitap kendi kitabıydı. Dilinin damağının kuruduğunu hissetti. Gerçeğin en işlek caddesinde yürümeye devam etti.
Kendi kitabını bırakıp Derrida’nın kitabını ve daha sonra başka kitapları eline aldı, sayfaları karıştırdı…
Masadan ve odadan ayrılamıyordu. Yazma isteğiyle dolup taşıyor ama aynı zamanda biriktirmek istiyordu.
Sıkıntı giderken yapacağı en büyük kötülüklerden birini belki de bilmeyerek yapmıştı. Yeşim’in içinde anahtar unutmuştu. İçindeki anahtarın hangi kapıyı açacağını nereden bilebilirdi ki? Sıkıntının bu anahtarı unuttuğunu bilse de sıkıntının evi neredeydi ki? Şimdi ona doğru gitmeliydi daha doğrusu onun yerini yurdunu bulma zorunluluğu doğmuştu. Sıkıntının evini bulursa ve ona anahtarını teslim ederse rahatlayacağını düşündü.
Odadan ve evinden çıkarak sıkıntının peşinden gitti.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder