20 Nisan 2012 Cuma

Kendimle Şenlik Günleri





Güneşin kendini göstermeye başladığı muhteşem bir Nisan ayıydı. Şirin Pancaroğlu’nu dinlemek için can atıyordum.  O sırada  kendimle barıştığımı kavradım. Kavgalı olduğum kasvetli kış aylarına inat bu bahar tam anlamıyla bir şenlik olabilirdi. Kendimle Şenlik Günleri’ni başlatacağımı söyleseler hayatta inanmazdım ama inanmak gerekiyormuş. 
Bu baharı şenliğe dönüştürmek için yeterince param yoktu ama ruhumda maviyle yeşil arasında gidip gelen güçlü bir ışık vardı. Bu ışık  gideceğim yol konusunda ve soluklanacağım şiirler konusunda bana yardımcı olacaktı anlaşılan.
Öyleyse harekete geçmeliydim. 
Bir şarap şişesini başıma dikmeden önce ya da nisan yağmurlarında doyasıya ıslanmadan önce düşünmeye gerek yoktu. Harekete geçmek içimdeki bulmacalardan, labirentlerden uzaklaşmak anlamına geliyordu.
Mavi yeşil ışığı rehberim olarak saydım ve sevgi duydum ona.
Kelebeklerin renklerini ve hareketlerini düşündükçe kıskançlık duymamak olanaksızdı.
Kendimle Şenlik Günleri kaç gün kaç gece sürecek olursa olsun hazırdım. Hazırdım hazır olmasına da kafamı kurcalayan bir mesele vardı. O meseleyi parantezi alıp şenlikleri başlattım ılık Ankara gecesinde. 

1 yorum:

  1. sayfamda bir adet mim seni beklemekte, bu arada weblog sözlüğü de unutma :)

    YanıtlaSil