yasemin şenyurt |
Kurtlarla Koşan Kadınlar
kitabını alalı seneler olmuştu, dönem dönem okuma isteği duyuyor ama hemen vazgeçiyordum.
Geçen yaz kitabı yeniden elime aldım ve dönem dönem okumaya ara vererek kitabı
yıl sonuna doğru bitirdim. İnsanı güçlendiren bir kitap ve kişinin kendi içsel
güçlerinin farkına varmasını sağlıyor. Kitabın en sevdiğim cümlesi :“yaratıcılığın
kökü oyundur, terbiye değil” Yaratıcılığımızın önündeki engelleri öyle belirgin
kılıyor ki yazar; bu engellerle karşılaştığımızda ne yapacağımıza dair cevabımızı
istiyor adeta.
Masalların
“gerçekten ne dediğini” çözümlerken kendi hayatımıza farklı bir gözle
bakıyoruz, toplumun bizi anlamasını beklerken ve hareketsiz kalırken ne çok
zaman kaybettiğimizi düşünebiliyoruz. Bir masalın sarsıcı etkisinden uzun süre
kurtulamadığımız halde bakıyoruz ki yeni bir masal kahramanı ile yeni bir anlam
peşindeyiz. Dünyaya dair, kendimize ve ilişkilerimize dair sorular sorarak, hiç yara almamayı değil de yara bere içinde kalmayı
öneriyor bu kitap ve bu yara bere almanın, ölümle burun buruna gelme halinin,
tehlikenin insanın yaşamında dönüştürücü bir gücü olduğunu vurguluyor. “Hayatta
kalmak” ile övünmeyi bırakmamı sağladı bu kitap. Gerçekten kim olduğum,
sevginin ve cesaretin anlamı ve bitişler üzerinde düşünmemi sağladı.
Kadın
olmanın toplumumuzda uysallıkla, uslulukla eşleştirildiği bir dönemde dans etmeyi
önerdi ama ben gerçekten istediğimde dans etmenin güzelliğini
vurguladı. Kollarımı bağlamaktan, evcilleşmekten uzaklaştım her yeni sayfada. Ne
istediğimi sık sık sordum, önümde dağ gibi duran ödevleri yapma zorunluluğunu
duymaktan vazgeçtim. Kötülükler karşısında nasıl tavır alacağımı ve nasıl
meydan okuyacağımı öğrendim. Masallardan yola çıkıp bir başka insanı da anlama
olanağını buldum. Günlük hayatta “beni anlamıyorsun” diyoruz birbirimize
çoğunlukla ve haklıyız bunu söylerken. Bir başka insanın lafını kesebiliyor, o
insanı geçiştirebiliyor, görmezden gelebiliyoruz oysa onun masalını dinlemeden
onu tanıyamayız. Bir insanı tanıyamazsak destek de olamayız. Uslu olmamızı,
köşemizde oturmamızı, el ve ev işi yapmamızı öneren kişiler karşısında “ben üniversite
okuyacağım”, “benim şöyle bir hayalim var” ya da “ben bu işle ilgili şöyle projeler yapacağım” demek kolay değil ve işin
tuhaf tarafı her geçen gün zorlaşıyor.
Biz
kendi gücümüzü, dayanıklılığımızı ve yaratıcılığımızı kullanamazsak,
hayallerimizden ve hedeflerimizden vazgeçersek yine de yaşamış olacağız ama
gerçekten nasıl bir yaşam istiyoruz? Bu soru çoğu kişinin hayatını
değiştiriyor. Bütün zorlukları, yaraları, tehlikeleri ile anlamlı bir hayat için
adımlar atıyorsak- bunun için hiçbir zaman geç değil- ve “başarısız” oluyorsak
bile bu bizim hayatımız. İstediğimiz an -bütün güçlüklere karşı- kanatlar
geliştirebilir ve uçabiliriz. İstediğimiz an şu zamana dek yaşadığımız hayatı “hayal
kırıklığı” olarak tanımlayıp sil baştan başlayabiliriz. Kitap cesur, yazar cesur,
okur da bu cesaretten esinleniyor. Clarissa P. Estes’in sözleriyle tüm
kadınlara yürekten bir merhaba diyorum: “Toplum, kadının doğal hayatına
düşman olduğunda, kadın da kendisine yapıştırılan küçük düşürücü ya da saygısız
yaftaları kabullenmek yerine, çirkin ördek gibi dayanmalı, direnmeli ve ait
olduklarını aramalıdır- tercihen de kendisini aşağılayanlardan daha çok
yaşamalı, daha fazla gelişmeli ve daha çok yaratmalıdır; üstelik bunları
yapabilir de.”
Kurtlarla
Koşan Kadınlar’a dilediğiniz bir masaldan başlamanızı öneriyorum.
Yasemin Şenyurt
17.01.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder