17 Ocak 2020 Cuma

Kurtlarla Koşan Kadınlar Hakkında Bir Deneme




yasemin şenyurt

Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabını alalı seneler olmuştu, dönem dönem okuma isteği duyuyor ama hemen vazgeçiyordum. Geçen yaz kitabı yeniden elime aldım ve dönem dönem okumaya ara vererek kitabı yıl sonuna doğru bitirdim. İnsanı güçlendiren bir kitap ve kişinin kendi içsel güçlerinin farkına varmasını sağlıyor. Kitabın en sevdiğim cümlesi :“yaratıcılığın kökü oyundur, terbiye değil” Yaratıcılığımızın önündeki engelleri öyle belirgin kılıyor ki yazar; bu engellerle karşılaştığımızda ne yapacağımıza dair cevabımızı istiyor adeta.
Masalların “gerçekten ne dediğini” çözümlerken kendi hayatımıza farklı bir gözle bakıyoruz, toplumun bizi anlamasını beklerken ve hareketsiz kalırken ne çok zaman kaybettiğimizi düşünebiliyoruz. Bir masalın sarsıcı etkisinden uzun süre kurtulamadığımız halde bakıyoruz ki yeni bir masal kahramanı ile yeni bir anlam peşindeyiz. Dünyaya dair, kendimize ve ilişkilerimize dair sorular sorarak,  hiç yara almamayı değil de yara bere içinde kalmayı öneriyor bu kitap ve bu yara bere almanın, ölümle burun buruna gelme halinin, tehlikenin insanın yaşamında dönüştürücü bir gücü olduğunu vurguluyor. “Hayatta kalmak” ile övünmeyi bırakmamı sağladı bu kitap. Gerçekten kim olduğum, sevginin ve cesaretin anlamı ve bitişler üzerinde düşünmemi sağladı.
Kadın olmanın toplumumuzda uysallıkla, uslulukla eşleştirildiği bir dönemde dans etmeyi önerdi  ama ben  gerçekten istediğimde dans etmenin güzelliğini vurguladı. Kollarımı bağlamaktan, evcilleşmekten uzaklaştım her yeni sayfada. Ne istediğimi sık sık sordum, önümde dağ gibi duran ödevleri yapma zorunluluğunu duymaktan vazgeçtim. Kötülükler karşısında nasıl tavır alacağımı ve nasıl meydan okuyacağımı öğrendim. Masallardan yola çıkıp bir başka insanı da anlama olanağını buldum. Günlük hayatta “beni anlamıyorsun” diyoruz birbirimize çoğunlukla ve haklıyız bunu söylerken. Bir başka insanın lafını kesebiliyor, o insanı geçiştirebiliyor, görmezden gelebiliyoruz oysa onun masalını dinlemeden onu tanıyamayız. Bir insanı tanıyamazsak destek de olamayız. Uslu olmamızı, köşemizde oturmamızı, el ve ev işi yapmamızı öneren kişiler karşısında “ben üniversite okuyacağım”, “benim şöyle bir hayalim var” ya da “ben bu işle ilgili şöyle  projeler yapacağım” demek kolay değil ve işin tuhaf tarafı her geçen gün zorlaşıyor.
Biz kendi gücümüzü, dayanıklılığımızı ve yaratıcılığımızı kullanamazsak, hayallerimizden ve hedeflerimizden vazgeçersek yine de yaşamış olacağız ama gerçekten nasıl bir yaşam istiyoruz? Bu soru çoğu kişinin hayatını değiştiriyor. Bütün zorlukları, yaraları, tehlikeleri ile anlamlı bir hayat için adımlar atıyorsak- bunun için hiçbir zaman geç değil- ve “başarısız” oluyorsak bile bu bizim hayatımız. İstediğimiz an -bütün güçlüklere karşı- kanatlar geliştirebilir ve uçabiliriz. İstediğimiz an şu zamana dek yaşadığımız hayatı “hayal kırıklığı” olarak tanımlayıp sil baştan başlayabiliriz. Kitap cesur, yazar cesur, okur da bu cesaretten esinleniyor. Clarissa P. Estes’in sözleriyle tüm kadınlara yürekten bir merhaba diyorum: “Toplum, kadının doğal hayatına düşman olduğunda, kadın da kendisine yapıştırılan küçük düşürücü ya da saygısız yaftaları kabullenmek yerine, çirkin ördek gibi dayanmalı, direnmeli ve ait olduklarını aramalıdır- tercihen de kendisini aşağılayanlardan daha çok yaşamalı, daha fazla gelişmeli ve daha çok yaratmalıdır; üstelik bunları yapabilir de.”
Kurtlarla Koşan Kadınlar’a dilediğiniz bir masaldan başlamanızı öneriyorum.  

                                                                                                                        Yasemin Şenyurt
17.01.2020


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder