14 Eylül 2019 Cumartesi

Bir Öykü Kahramanı Gibi Hissetmek





“Şu kibritin, şu yanmam diye fısır fısır fısırdayıp da sonradan peki emret anam yanayım, diyen şu kibritin ışığına bak. Bu olur mu arkadaş. Böyle bir el sürçmesiyle açılıveren hararet, ışık, bayram, gördün mü sen? Gül, sevin arkadaş. Şu ağzımızdan çıkan dumanlara bak! Nasıl uçuyorlar. Yaşıyorsun efendi. Pırıl pırıl, tane tane, ıslak ıslak.”
Sait Faik Abasıyanık


Bana hamsi diye seslenen bir arkadaşım var. Geçen gün aradı, telefonunu açamayınca mesaj yazdım: Gözümden uyku akıyor. Ne güzel haldir o, uykuya ramak kala yarı düş yarı gerçek bir biçimde yaşadığını hissedersin. Yaşadığımı hissettirenlerden biri de bana hamsi diyen arkadaşım. Yoğunluk falan dinlemez, arar sık sık. Benim halimden de anlar anlamasına ama yeri geldiğinde de sitem eder. Sitem edilmesi ne güzeldir…Bana çilek diye seslenen bir başka arkadaşım da var. Bal diyen arkadaşım da  var. Çok eski zamanlarda minik dev diyen bir arkadaşım da vardı. Ben nasıl olur da hem hamsi hem bal hem dev olurum diye şaşırmıyorum. Ne güzeldir kabına sığamama, taşma hali…
Yaşamımı şölene çevirir arkadaşlarım. Bazen bir arkadaşım kızı ile beraber bir şarkı söyler, üşenmez, sesi kaydedip bana gönderir. En kötü, en dertli zamanlardan geçerken bir arkadaşımın sözleri ile “doğru ya” der ve devam ederim yolculuğa. Aşık olduğum zaman bir arkadaşım türkü söyler, öyle güzeldir ki sesi dinlemeye doyamam.
Ne güzeldir cebinde kuruş yokken havaya aldanmak, dostlarla buluşmak, şarkılar söylemek…
Belleğindeki hazinede neler neler vardır da insan bilmez çoğu zaman. Gelecek gözünü kamaştırır, heyecanlanır ama bilmez çoğu zaman an kendi başına görkemlidir. Geçmişin aklı ve geleceğin kanatları ile an bizi sevmeye davet eder.
Yağmurun altında şemsiyesiz falan yürürken, etrafındaki insanlar bir yere sığınmışken bir öykü kahramanı gibi hissetmek kendini ve çantanı hafifçe duymak sırtında, gözlerinden yaş gelmesi, düşünmek ve düşündüklerini söyleyebilmek hürriyeti, bir sigara istemek bir yabancıdan, gülümseyip teşekkür etmek ve belki de koşa koşa gitmek isterken sevdiğin insanın yanına, bir çocuğun seni durdurmasına, ellerinden tutup parka götürmesine izin vermek ve hediyeler bulmak doğadan, hediyeler vermek doğaya…
Çok erken bir saatte üstelik bir Pazar sabahı bir bardak demli çayı o şekerli seviyor diye yıllar sonra şekerli içmeyi denemek. Çok erken bir saatte pencereleri açıp denizin pencereden odana dolmasını izlerken yanında onun olduğunu hayal etmek. İnsanın en iyi yaptığı şeylerden biri olsa yaşamak, yani iş güç tamam da kendini bir kutuya koymasa, kutuya koyuyor olsa da patileri, pençeleri, kanatları, yüzgeçleri, yeleleri olduğunu bilse…
Yenilese kendini her sabah. Bambaşka bir şehir, bambaşka bir ülke bulamaz ama bambaşka bir insan olsa her an. Kabına, kutusuna sığamasa…Akşam akşam günaydın diyebilse veya dili tutulsa, konuşamasa, pandomim öğrense, ukulele çalsa ya da ne bileyim bellek hazinesinin farkına varsa güzel olmaz mı? Yarı düş yarı gerçek bir alanda aklı beş karış havada yaşasa ve oldu da “dalgın” , “aylak”, “muzur” olmakla eleştirilse ama kendini doğru dürüst ifade edip yaşam sarhoşuyum ben diyebilse.
Gözünden uyku akan hamsi bir deniz kızı olur mu o zaman ne dersiniz?
Ayılmak ister mi mesela insan?
Tiryakiliğin böylesi olur mu gibi sorularla meşgulken biri size adres sorsa ve siz de  biraz kaybolmanın fena olmayacağını bildiğiniz halde doğru dürüst tarif etseniz gideceği yeri ne güzeldir değil mi?

Siz sevdiğiniz insanın yanına koşa koşa giderken, içinizde kıyamet gibi bir özlem duyarken dört yaşlarındaki o çocuğun sizi ikna edip parka götürmesine izin verseniz ne güzeldir değil mi? O çocuğun arkadaşı olursunuz bir an için ve bir an bazen bir ömürdür, değil mi?

Yasemin Şenyurt
15.09.2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder