15 Haziran 2016 Çarşamba

Boşluğun Değiştirdiği



Bir tren istasyonunda bankın üzerinde oturmuş saate bakıyordum. Saatte ne akrep ne de yelkovan görebildim. Tek görebildiğim şey beyaz boşluklardı her an daha derin ve beyaz olan boşluklar. Gözlerimi sımsıkı kapatıp açarsam düzeleceğini ya da düzeleceğimi düşündüm ama fayda etmedi. Saati trenin raylarına fırlatmak da içimden geçmedi değil...Nasıl silinebilirdi rakamlar, akrep, yelkovan... İletilmeye çalışılan bir şey var ama ne olduğunu bulamıyorum. Zamanla ilgili uzun zamandır kafa yormuyordum ki...Bunun başıma gelmesini gerektirecek nasıl bir suç işlemiş olmalıyım diye kendi kendime sorarken aniden tenha olan istasyonda birinin yanıma gelip saati sormasından korktum. Tuhaf gözükmemeliydim, Tuhaf gözükürsem dikkatleri üzerime çekerdim. Belki de bu yüzden o anda saati herhangi bir yere fırlatamadım ve ona aval aval bakmaya devam ettim. Boşluğu işaret eden saatime göre yaşamımda anlam eksikti. Banka adeta yapışmış gibi oturmuş yaşamımdaki önemli anları, iz bırakanları izliyordum. Saatin zamanı tekrar ne zaman göstereceğini bilmediğimden yaşamıma yormuştum kafamı. İnsanın bileğinin üzerinde "anlamını kaybediyorsun" şeklinde bir işaret olması başkalarına anlatılacak türden bir deneyim değildi. Susup yutkundum ve gözlerimi ikinci kez uzun soluklu olarak kapattım. Ta ki biri yanıma gelip "özür dilerim, saat kaç" diyene kadar gözlerimin kapalı olduğunu zannettim. Korktuğum başıma gelmişti ve ben saatim bozuldu diyemedim. Saate baktım ve o anda yanıma gelen beye saati söylediğimde saatin eski haline geldiğini anladım. Ben ise saatin boşluğu gösterdiği andan sonra asla eskisi gibi bir ben olmadım. 

yasemin şenyurt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder