22 Nisan 2013 Pazartesi

ARAF

Gözümde büyüyen delikten içeri kaçtı o ve diğerleri. Onları saklayacaktım. Eğer bir gün yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiden düşersem –yaşama ya da ölüme doğru- adımı yeniden koy anne.  Çünkü her şey yabancılaşıyor. Kendi adım karşısında bile şaşkınım. Geçmişin bütün kokularını ödünç almışım ve iade edemiyorum. 
Koku nedir diye düşündüm. Ormanın uğultusu, yalnızlık ve gece olmasa kokuları hiç duyamazdık bana göre. Yaprakların, çiçeklerin yolculukları olmasa nasıl da zor gözükürdü tırmanmam gereken şu basamaklar?
İnsanız ve elimizde bir avuç dolusu mülk var. Neden paylaşamadığımızı ve neden biriktirdiğimizi bilmediğim mülk. Gözümde büyüyen deliğin tek nedeni o mülk. Gözümüzü boyayan reklamlar, alışverişe olan tutku, boş zamanda oyalanacak alışveriş merkezleri dum teke tek ve çıkırt da trıçk…
Ağlamayı unutuyorum. Ağlamaya doğru hevesli ama yorgunum.  Tıngır mıngır giden trende ağlayacak gibi olsam da vazgeçiyorum. Çok da değişken olan hava durumuyla ilgilenmiyorum. Üzerimde haki yeşili bir ceket var ve başımı cama dayayarak tıngır mıngır ediyorum.
Özlediğimiz ne varsa onlara kavuşacağımız duygusu sarıyor uykudan önce. Yaşama doğru düşecekmişim hissi mayhoş bir tat bırakıyor ağzımda. Hep arafta kalacağımı anlıyorum.

1 yorum: