4 Ekim 2019 Cuma

insanın gücüne dair




“Sonuçta hepimizin ölecek olması, geride sadece tozun kalacak olması, İnsan’ın, koşulların onu maruz bırakabileceği hayvan-olma ayartısına karşı koyabilen biri olarak kendini olumladığı anda sahip olduğu ölümsüzlük kimliğini hiçbir surette değiştiremez.”
Alain Badiou

Babamla konuştuk, Pazar günü hava sıcaklığı on derece düşecekmiş dedi. Üşüyeceğiz ve bizi sıcak tutan şeyleri yanımıza almak yetmeyecek, üzerimizde olacak hırka, yağmurluk. Belki gribe yakalanmamak için daha dikkatli olacağız. Belki yağmur ömrümüzde ilk defa farklı sesler çıkaracak, farklı hissettirecek. Kasvetli sabahlarda içimizi kıpır kıpır eden bir öykü yazma telaşı yüzünden kahvaltı yapmayı erteleyeceğiz. Kasvetli sabahlarda en sevdiğimiz kazağımızı giyerek gün içindeki aksilikleri, olumsuzlukları üzerimize çekmeyeceğiz. Bu yeter mi? Gün içindeki olumsuzluklarla boğuşmak için daha farklı bir gücümüz olmalı sanki.

Bu güç nasıl bir şeydir ki insanı ayakta tutar? Bu güç ne renktir, nasıl bir kokusu vardır, görünüşü nasıldır? Kim anlatmak ister bilmiyorum. Kendime baktığımda bu gücün lacivert olduğunu, yasemin koktuğunu ve bir yağmur damlası biçiminde olduğunu söyleyebilirim. Bir başkası derse ki benim gücüm turuncu, kokusu elma, görünüşü deniz feneri şeklinde, nasıl itiraz edebilirim…
Bir gün Oslo’da Munch’un müzesine gitmeye çalışırken az kalsın kayboluyordum. Müzeye gideceğim derken şehirden uzaklaşmaya başlamıştım. Farkına vardım ve insanlara sora sora metroya binerek gitmem gerektiğini, hangi durakta ineceğimi öğrendim. İlk defa yurtdışına çıkmıştım ve müzeye giderken yalnızdım. Yanımda bu güç vardı işte, lacivert. Müzeyi bulduğumda derin bir nefes aldım ama az kalsın fotoğraf makinem yüzünden içeri almıyorlardı, derdimi anlatamıyordum. Müzeye girmek için sırada bekleyen bir aile, tam da benim arkamda, benim durumu anlatamadığımı görünce görevliyle benim aramda tercüman oldular. Ben içeri girdim ve o aile belki de sadece benim müzeye girmeme yardımcı olduklarını sandılar ama onlar bir hayali gerçekleştirdi. Sadece onlar da değil. Yol boyunca durdurup müzeyi sorduğum herkes sayesinde bir hayal gerçek oldu. Ertesi gün içimde cesaret büyümüş, mutluluk çoğalmış, Viegeland Park’a gittim tek başıma.

Gelecek yıllarda aynı cesaretle Brüksel’de Rene Magritte müzesine gittim. Büyülendim Rene Magritte eserlerinden. Kendimi daha çok sevdim. Koşullar ne kadar çetin olursa olsun insan hayallerine yolculuk edebilir, kavradım ve bu kavrayış sayesinde “ben bunu yapamam çünkü” ile başlayan cümlelerle mücadele etmeye başladım. Size bir soru sorabilir miyim dediğimde nazikçe soruyu bekleyen, cevaplamak ve yardımcı olmak konusunda istekli olan herkes bu mücadelede yalnız olmadığımı kanıtladı. Acelesi olan ve bana hayır diyenler de oldu ama ben sormaktan vazgeçmedim. Eğer acelesi olanlara küsüp hayalime yolculuktan vazgeçseydim çok şey kaybederdim. İnsanın neleri başarabileceğine dair tahayyülü sınırlı galiba…Kendisine inandıkça ve pes etmedikçe “ben bunu yapabilirim çünkü” cümleleri başlıyor. Üşümek, donmak, erimek yalan oluyor…
Yasemin Şenyurt
2019 Ekim

Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder