Evin içinde hanım hanımcık oturamadım hiç. Hep haylazlık
peşindeydim. İğde ağaçları şahittir ki ağlardım en olur olmaz yerde. Boyama
kitapları şahittir ki ne güneş turuncu olurdu ne ağaç yeşil… Matematik
defterlerim şahittir ki üçgenin alanını hesaplamak da zordu dairenin çevresini
de. O dönemde yazdığım günlükler yüzünden ömür boyu disiplin cezası almıştım da
kimsenin haberi yoktu. Sınıfta bir gün fen bilgisi dersinde tükenmez kalemle
oynamaya dalmıştım ki hoca bağırmaya başladı. Sınıfın içi avaz avaz küf koktu.
Sınıfta bir gün köpeğimizin olmadığını söylemiştim ki dünyanın en güzel, en
anlamlı cümlesini duydum: “Bizim evde bir saka var, sen konuşturursun” O dönem
duyduğum bu cümle beni kendi gözümde önemli kılmıştı. Varsın İngilizce derslerinden
bir şey anlamamış olayım. Türkçe öğretmenimin bu cümleleri sayesinde adımı sevmiştim:
Yasemin.
Adım şahittir ki şiirler yazdım. Adım şahittir ki
öykülerim aşktı. Adım şahittir ki yılbaşları yılbaşı oldu o tarihten sonra. Yeryüzünde
bana söylenmiş bir sırdı: Genç Werher’in Acıları. İddia ederim ki kimse benim
gibi okumamıştır o kitabı. İddia ederim ki kimse benim gibi beyaz mobilyalı
odada beyaz radyoda siyahın altını çizmemiştir. Siyah olan en çok gece sanıyordu
insanlar. Siyaha yüklenen olumsuzluklara rağmen ben siyahı sevmiştim. Siyahın
sihirli çağrışımları vardı: Siyam, sihir, simit. Çağrışımları bu denli sevemezdim
adım Yasemin olmasaydı. Siyahı bu denli sevemezdim Kayahan’ın şarkıları ile
büyümeseydim.
Bir gün Yeşilköy’de bir kişinin peşine takılıp gitsem
ne olurdu diye düşünmüş ve bu deneyi yıllar sonra şizofreni hastalığının
etkisiyle gerçekleştirmiştim. İyi şeyler olmamıştı. İyi şeyler olmamıştı ama
iyi şeyler olmasına neden olmuştu bu kayboluş. Deneyler fen bilgisi dersinde
olmazmış sadece. Bir daha deney yapmadım yaşamımla ilgili. Yazarak denedim ve
tutku oldu bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder