4 Ekim 2021 Pazartesi

Pandemi Döneminde 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Gününe Dair Düşüncelerim




 2020 yılının Mart ayıydı ve COVID- 19 virüsünden söz ediliyordu. Maske, mesafe ve hijyen kuralları daha sonra bu söylenenlere dahil oldu. Sağlığımızı korumak ve hatta yaşamak istiyorsak yapabileceğimiz en önemli şey evde kalmak ve dışarı çıktığımızda da maske kullanmak, insanlarla çok yakınlaşmamak, tokalaşmamak, öpüşmemek ve sarılmamak gerekiyordu. Ellerimizi yıkama konusu da özellikle önem kazanmıştı ve ellerimizle dışardaki yüzeylere temas etmek ciddi anlamda sakıncalı olduğu için dezenfektan da kullanmak gerekebiliyordu. Her yer kapanmaya başladı. Restoranlar, sinemalar, kafeler ve aklınıza gelebilecek her yer hem de dünyanın her yerinde. Ölüm hiç olmadığı kadar yakındı bize ve öyle çok tehdit ediyordu ki bizi o günlerde şu şarkı dilimden hiç düşmedi: "Yeter, yeter, öleceksek ölelim." Ölümün varlığından daha keskin, daha yaralayıcıydı tehdit ettiğini hissetmek. 


Bitti bitecek derken ve yasaklar azalırken her seferinde "keşke her şey eskisi gibi olabilse" dileğini tutmamak imkansızdı. Her şey mi? Her şeyi yeniden düşünmek gerekiyordu. Eskiyi, yeniyi, normali, anormali hep tekrar tekrar düşünmeye sevk ediyordu COVID-19. Dünyanın her yerinde varlığını hissettiren bu salgın için ilk günlerde ne aşı ne ilaç... Olan biteni doğru dürüst anlamak için doğru bilgilere ulaşabilmek için emek ve ayrılan zamana ihtiyaç vardı. 

Sarsılmıştık ve bu sarsıntı daha önceki sarsıntılardan farklıydı. Gerçeği değerlendirme konusunda zaman zaman zorluklar yaşıyordum 2000 yılından bu yana ve şizofreni tedavisi görüyordum. COVID-19 virüsü gerçekti ve bu gerçek karşısında sadece şizofreni tedavisi görenler değil tüm insanlık sarsılmıştı. COVID 19 Çin'in Wuhan kentinde başlayıp tüm dünyaya yayılmış ve ölüm haberleri iliklerimize işlemişti. Yarasalar mı diyorduk, hayvanlardan insanlara geçmiş diyorduk, damlacık yoluyla bulaştığı için maske takmak önemli diyorduk ama ne olduğunu söylemek kolay, anlamak çok daha zor...

Tam da böyle bir zamanda bu virüsle ilgili söylentiler çoğaldı, asılsız haberler yayılmaya başladı ve inanılmaz bir şekilde bu haberlere inananlar çoğaldı. Şüphe de ölüm gibi varlığından daha  çok tehdit eden tarafıyla çok daha keskin ve yaralayıcıydı. Yanımızda oturan kişinin COVID 19 belirtileri taşıyıp taşımadığından, kendimizden, haberlerden ve en çok da gelecekten şüphe duyuyorduk. Bu gerçekle nasıl yaşayacağımıza ilişkin bir rehber yoktu. Bu virüsün ne zaman bitebileceğine dair bilgimiz hala yok. Bu yokluk beraberinde kaygıyı getiriyor ve yaşamımızın merkezine kaygı yerleşince amaçlarımız, isteklerimiz ve hayallerimiz ve hatta hatıralarımız netliğini kaybediyordu. 

Beden ve ruh sağlığımızı korumak için bir şeyler yapma gerekliliği sorumluluğa davet ediyordu bizi. Sorumluluk ve özen istiyordu yaşamlarımız hem de yaşamın her alanında. Aşı bulundu, çok mutlu olduk çünkü aşı çözümü beraberinde getiriyordu ama aklımız o kadar çok karışmış ve bazılarımız o kadar karamsarlaşmıştık ki aşıdan da şüphelendik. 

Neler olduğunu yalın bir dille anlatmak ve anlamak isteyenler buluşabiliyordu bazen. İyi ki bu buluşmalar gerçekleşiyordu zoomda veya çevrimiçi başka platformlarda. Bir araya gelme özlemi, rahat rahat nefes alma özlemi, dokunma özlemi sürerken dertleşebilmek, konuşabilmek ve olanları olduğu gibi anlamak, abartmamak, paniğe kapılmamak için her zamankinden fazla çabalamamız gerekiyordu. 

Çözümün bir parçası olmak bazen kağıt kalemle yazarak, bazen çorbada tuz olarak bazen de sakin kalarak mümkündür. Mesele galiba kendi sağlığımız ve başkalarının sağlığı konularında özenli tavrımızı sürdürmek, sorumlu olduğumuzu bilmek ve çözümün bir parçası olmaya istemekle ilgilidir. 

Yaşam bir yapbozsa ve her sabah bu yapboza yeniden başlamak ve resmin bütününü görmek gerekiyorsa ve sabırlı olmak her şeyden önemliyse, parçaları yerlerine zaman zaman yanlış yerleştirecek olsak da kendimize saygı duymalı ve güvenmeliyiz.  Yapbozla ya da yaşamla uğraşırken ıslık çalmayı, şarkı söylemeyi ve kedimizin, sokak kedilerinin, kendimizin  başını sevmeyi unutmamalıyız. Yanımızda duran ve yapbozu bizimle birlikte tamamlamaya çalışan insanlara da uzaklarda başka yapbozlar tamamlamaya çalışanlara da sevgi, sabır ve umut diliyorum. 

Ruh sağlığımızı birlikte korumamız gereken pandemi günleri bize dayanışmayı hatırlatmıştır. Dayanışma öyle güzel bir şey  ki yalnız kalma ihtiyacını da birlikte hareket etme durumunu da anlamlı hale getirir ve yalnızlığınızda başkaları için ne yapabilirim diye düşünürken bulursunuz kendinizi ve başkaları da aynı durumdadır. Pandemi günleri insanların arasındaki mesafeyi açtığı zannedilen günlerdir ama dayanışmayı deneyimliyorsanız bu mesafe sadece metrelerle ölçülebilir cinsten kalmaya mahkumdur. 

Yasemin Şenyurt
05. 10. 2021 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder