6 Aralık 2012 Perşembe

Mutluluğun Formüllerine İnanma!






Geçen hafta pazar günü Şinasi Sahnesi'nde Sırça Kümes oyununu izledim. Sırça Kümes oyununun yazarı Tennesse Williams.

Sırça Kümes'te üç yetişkinin iç dünyalarına girmemize izin veren ya da kendi dünyamız hakkında bizi düşündüren diyalogların etkisinde kaldım.

Yetişkinlerden en yetişkin olan anne kızının geleceğinin mutlu bir evlilikte olduğu yanılgısına dört elle sarılmış. Genç kız ise okula, işe çeşitli fiziksel nedenlerle devam edemiyor ama aslında ruhsal problemler yaşadığını hissediyoruz. Delikanlı ise babası gibi uzaklaşmanın, kaçmanın yollarını arıyor. İşe gitmeyi başaramayan bir genç kız ve işe gittiği halde bundan memnun olmayan ve sorumluluk almak istemeyen bir genç söz konusu olduğunda hepimiz kendimizi genç kızın ya da genç adamın yerine koyabiliyoruz. Acaba bu özdeşleşme dışında işin ya da çalışma şartlarının iyi olup olmadığını ve buradan yola çıkarak da bütün çocukluğumuzu ve ergenliğimizi adadığımız okul yıllarının bize ne kadar iyi geldiğini sorgulayabiliyor muyuz?

Yaşadığımız sıkıntılı süreçlerde kendimizi suçlayıp duruyoruz sürekli. Acaba bu noktada durup düşünmemiz gerekmez mi? Bize güzel gelecek vaadi diye sunulan iyi bir iş hayatını ve  mutlu bir evliliği yakalamış nadir insanlar var ve onlar bize aslında işin böyle olmadığını söylüyorlar. Mutluluğun ya da iyiliğin işte ve evlilikte saklı hazineler olmadığını anladığımız halde neden daha farklı hayaller kuramıyoruz? Çünkü uzaklaşmanın ya da maceraların da hayal kırıklıkları içerdiğini biliyoruz. Düzene uyum sağlamak da serseri olmak da çözüm değilse ve bizi mutlu etmeyecekse ne yapmalıyız?

Burada sayın hocam Prof. Dr. Ahmet İnam'ın mutlulukla ilgili sözleri geliyor aklıma. "Mutluluk televizyon karşısında patlamış mısır yemek değildir." diyordu.

Sanıyorum mutlu olmayı istiyorsak bize verilen hazır kalıpların içine ruhumuzu ve bedenimizi sıkıştırmaya çalışmaktansa eleştirel düşünmeyi başarmalıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder