21 Şubat 2016 Pazar

Bir Kitabın Girişi Hakkında




Murdoch'un "Edebiyatta ve Felsefede Varoluşçular ve Mistikler" kitabının girişinde Edebiyat ve Felsefe'nin sayfalarında şu sıralar gerçek hayatta alamadığım kadar nefes aldım. Bu nefesi aldıran felsefe ve edebiyat arasındaki ilişkinin yaşamımı derinden etkilemiş olması ve bu konuda daha önce bu kadar çarpıcı bir röportaj okumamış olmamdı belki de...

Yazmak can alıcı bir mesele benim için. Felsefe tarihi ise yıllardır içinde aktığım ve bazen savrulduğum bir nehir... Edebiyatta asıl mücadelenin iyi ile kötü arasındaki mücadele olduğunu söyleyen Murdoch'a katılmamak mümkün değil. Felsefenin boşluk bırakmaması ve kişisel sesi mümkün olduğunca azaltması gerektiğini de söylüyor Murdoch. Kişisel sese müdahalenin sadece felsefede değil edebiyatta da belli bir şekilde olmasının önemi de söz konusu ediliyor.

Aynı zamanda fantezi ve imgelem karşıtlığı çok sarsıcı bir biçimde açığa çıkarılmış. 

Sanatçının bir görevi varsa o da en başta dürüstlük olmalıdır diyor Murdoch. Dickens'ın ayrı yerinin de altını çiziyor. Felsefi temanın bir romanda en güzel işlenişini Bulantı'da bulan Murdoch'a katılmamak mümkün değil.

Yazmak söz konusu olduğunda değer yargılarının her daim işin içinde olduğunu hatırlamakta da fayda var. 

Röportajın benim için en güzel cümlesi ise şu: "Büyük bir sanat yapıtı insana, sanki büyük bir tefekkür salonuna  buyur edilmiş gibi bir mekan duygusu verir."

Kitabın diğer bölümlerine geçmek için müthiş bir istek duyarken bu yazıyı yazmayı da ihmal etmek istemedim.

Yasemin Şenyurt 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder